23 Mart 2016 Çarşamba

müzisyen, enstrüman ilişkisi

müzisyenler enstrümanlarını her ellerine aldıklarında beyinleri ciddi tepkiler verir. müziği okurken, çalışmış oldukları hareketleri yaparken, dışarıdan sakin ve odaklanmış olarak görünmelerine rağmen, beyinleri ciddi bir çalışma yürütmektedir.

son 30 yıldır, bilim insanları, gerçek zamanlı incelemelerle, beynimizin nasıl çalıştığı hakkında dev buluşlar yaptılar. bunu yaparken, bazı tarama aletleri kullandılar. insanlar bu makinelere bağlandıklarında, okumak ve matematik problemleri çözmek gibi görevlerin her birinin beyinde karşılığı olan bölgeleri ve bunların o andaki etkinlikleri izlenebiliyordu. araştırmacılar, katılımcılara müzik dinletince, katılımcıların beyinlerinde çok ciddi etkileşimler ile karşı karşıya kaldılar. beyinlerinin birden çok bölgesi aynı anda parlıyordu. sesi işleyip melodi ve ritm gibi öğelerine ayrıştırdıktan sonra, hepsini bir araya getirerek birleşik bir müzik deneyimi oluşturuyorlardı. beyin, bu işi, müziği ilk duyduğu andan ayağımızla tempo tutmaya başlayana kadar geçen kısacık anda yapıyordu.

fakat bilim insanları müzik dinleyenlerden ziyade, müzisyenlerin beyinlerini incelediklerinde havai fişek patlamaları, dev bir şölene dönüştü. ortaya çıktı ki, müzik dinlemek, beyni gayet ilginç etkinliklere soksa da, enstrüman çalmak, beyinde komple bir vücut egzersizi ile eşdeğer. bilim insanları, beynin birden çok alanının parladığını, aynı anda farklı bilgileri, karışık, birbirleri ile ilgili ve şaşırtıcı derecede hızlı serilerle işlediğini gördüler.

peki müzik hakkında, beyni böyle aydınlatan şey ne idi? bilim insanları bunu şöyle cevaplıyor;
bir enstrüman çalmak beynin hemen hemen bütün bölümlerini aynı anda meşgul ediyor, özellikle de, görsel, işitsel ve motor kortekslerini. başka herhangi bir egzersiz gibi, enstrüman çalmak için disiplinli ve planlı bir çalışma bu beyin işlevlerini güçlendiriyor. müzik dinlemek ve enstrüman çalmak arasındaki en bariz fark, enstrüman çalmanın beynin iki yarımküresi tarafından da kontrol edilen ince hareket becerilerine ihtiyaç duymasıdır. aynı zamanda sol beynin daha ilişkili olduğu sözel ve matematiksel keskinlik ile sağ beynin öne çıktığı yenilikçi ve yaratıcı içeriği birleştirir. bu sebeplerden enstrüman çalmanın beyindeki corpus callosum bölümünün, yani iki yarımküre arasındaki köprünün hacmini ve etkenliğini artırdığı bulunmuştur. böylece beyinde mesajlar daha hızlı ve daha çeşitli yollardan iletilebilir. bu, müzisyenlerin hem akademik hem de sosyal ortamlarda sorunlara daha etkili ve yaratıcı çözümler getirebilmesini sağlar. müzik yapmak duygusal içeriğini ve mesajını, üretmeyi ve anlamayı da kapsadığı için, müzisyenlerin, planlamayı, strateji üretmeyi ve detaylara dikkati normal insanlara göre çok daha efektiftir.

kavramsal ve duygusal alanları analiz etmeyi gerektiren birbiriyle bağlantılı görevler kategorisinin hafızamızın çalışma sistemine de etkisi vardır. gerçekten de müzisyenler, anılarını daha hızlı ve efektif oluşturup saklayarak gelişmiş hafıza becerileri gösterirler. çalışmalar, müzisyenlerin yüksek derecede işlevsel beyinlerini her bir anıya birden çok bağlantı (kavramsal, işitsel veya duygusal anlamda) vererek kullandığını bulmuştur. bu, beyinde iyi bir internet arama motoru etkisi yaratmaktadır.

bütün bu faydaların, örneğin spor veya resim yapmak yerine sadece müziğe özel olduğunu nasıl biliyoruz? bilim insanları bu konuları da araştırdılar, şimdiye kadar bulduklarına göre bir müzik aleti çalmayı öğrenmenin sanatsal ve estetik alanları, diğer araştırılan bütün etkinliklerden farklı. aynı seviyede kavramsal beceri ve sinirsel işlem gösteren katılımcılar üzerine yapılan birkaç rastgele çalışmaya göre, bir dönem müzik öğrenimi görmüş olanlar diğerlerine nazaran birden çok beyin bölgesinde gelişme gösteriyorlar.

edit: kaynak: anita collins

1971 yılından istanbul fotoğrafları

boston üniversitesi arşivinden alıntı yapılmıştır. daha fazla fotoğraf için : https://open.bu.edu/handle/2144/7960

-------------------------------
galeri tarzı bakmak isteyenler için :
https://yadi.sk/d/urhhhe8bdssxw

-----------------------------
imgur linkleri :
http://i.imgur.com/sqfjk3w.jpg
http://i.imgur.com/c3ucsj8.jpg
http://i.imgur.com/mmufvvc.jpg
http://i.imgur.com/oxfrogv.jpg
http://i.imgur.com/rmgzfi1.jpg
http://i.imgur.com/5umuxmf.jpg
http://i.imgur.com/nxwcadz.jpg
http://i.imgur.com/kjyeqnq.jpg
http://i.imgur.com/gl1kukp.jpg
http://i.imgur.com/pwyph0f.jpg
http://i.imgur.com/kntbzbo.jpg
http://i.imgur.com/lvsw6kh.jpg
http://i.imgur.com/pzehp2c.jpg
http://i.imgur.com/hxn3ii0.jpg
http://i.imgur.com/gsvtjku.jpg
http://i.imgur.com/ls2pxot.jpg
http://i.imgur.com/6186cew.jpg
http://i.imgur.com/tmss7p8.jpg
http://i.imgur.com/n4sxhyg.jpg
http://i.imgur.com/1dy7mzf.jpg
http://i.imgur.com/f4yrkhv.jpg
http://i.imgur.com/mpmmpd8.jpg
http://i.imgur.com/aaxdtcw.jpg
http://i.imgur.com/sndneyy.jpg
http://i.imgur.com/kyjmbkl.jpg
http://i.imgur.com/gyywq8y.jpg
http://i.imgur.com/impvtkd.jpg
http://i.imgur.com/iddcymk.jpg
http://i.imgur.com/gfb4bti.jpg
http://i.imgur.com/py1hpjt.jpg
-----------------------------------------
hizliresim linkleri :
http://i.hizliresim.com/rv1rz7.jpg
http://i.hizliresim.com/poxbjr.jpg
http://i.hizliresim.com/n4ln0a.jpg
http://i.hizliresim.com/ylqq72.jpg
http://i.hizliresim.com/ga2rjo.jpg
http://i.hizliresim.com/xo9mr3.jpg

linkleri boş vaktimde yenilemeye devam edeceğim.

@lip ton

doğru bilgiler

filmler hakkında muhtemelen pek çok kimsenin bilmediği bilgiler şunlardır:

1. sean connery oynadığı her james bond filminde peruk giymiştir.

2. chewbacca'nın kostümü tamamen insan saçından imal edilmiştir.

3. arnold schwarzenegger, terminatör 2 - kıyamet günü filminde söylediği toplam 700 kelimeden her biri için 21.420 dolar para almıştır.

4. star wars'a ilk başlarda "the star wars" deniliyordu.

5. apocalypse now filminin orijinal ham görüntüleri 230 saatlik bir kayıttan oluşuyor.

6. walt disney, 1960'ların başında çevirdiği sapık filmini iğrenç bulduğunu ifade ederek, alfred hitchcock'un disneyland'a girmesine izin vermedi.

7. alfred hitchcock'un sapık filmi, tuvalette sifon çekilme görüntüsünün gösterildiği ilk filmdir.

8. peter sellers, dr. strangelove filmindeki oyunculuğuyla 1 milyon dolar kazandı ki bu filmin bütçesinin % 55'ine denk geliyordu.

9. "wilhelm çığlığı" denilen çığlık türünün 1951'den bu yana tam 200 film ve dizide kullanıldığı belirlenmiş.

10. django unchained, son 16 yılda leonardo dicaprio'nun kadroda en yüksek ücreti alan oyuncu olmadığı ilk film.

11. samuel jackson "motherfucker" küfrünü kekemeliğini düzeltmek için kullanırmış.

12. jim caviezel, isa'nın çilesi filminin çekimlerinde, çarmıha gerilmiş iken kendisine yıldırım çarpmış.

13. michael myers'in halloween filminde kullandığı maske, çok az değişiklik yapılmış ve beyaza boyanmış bir kaptan kirk maskesidir.

14. cannibal holocaust filminin yönetmeni ruggero deodato'nun, filmde oynayan oyuncuların gerçekten öldürülmediğini ispat etmesi gereken aleyhine açılmış bir davası hala devam ediyormuş.

15. courtney love, pulp fiction'da lance isimli uyuşturucu satıcısı rolünün kurt cobain'e verilmesi için uzun süre ısrar etmiş.

16. the shining filminde gördüğümüz halı, toy story'de rastladığımız halı görüntüsüyle birebir aynı.

17. ryan gosling, the notebook'taki noah karakteri için, yönetmenin, "yakışıklı olmayan bir aktör" istemesi neticesinde kabul edilmiş.

18. drive filminin yönetmeni nicolas winding refn, ehliyet almak için girdiği sürüş testlerinden 8 kez çakmış.

19. porno yıldızı asia carrera, the big lebowski filminin içinde gösterilen logjammin filminde tara reid'in ev arkadaşını oynamıştır.

20. sigourney weaver, "imkansız basketbol atışı" olarak ifade edilen atışını, aliens: resurrection filmindegerçekleştirmiştir.

21. 20th century fox yapım şirketi, the watchmen filminin senaryosunu gelmiş geçmiş en aptalca senaryo olduğunu ifade ederek çekmekten vazgeçmiş.

22. the wolf of wallstreet aslında 4 saati aşan bir film ve kırpıla kırpıla son haline getirilmiş.

23. mark wahlberg ve matt damon, eğer birileri kendilerini karıştırırsa asla bu duruma müdahale etmeyecekleri ve çaktırmadan devam edecekleri konusunda aralarında anlaşmışlar.

24. sam raimi'nin bütün filmlerinde kullandığı "şanslı bir arabası" varmış.

25. esaretin bedeli filminde morgan freeman'ın lafı olan "belki ben bir irlandalı olduğum içindir" sözü bir şaka değilmiş. çünkü red karakteri, kitapta gerçekten irlandalı olarak betimlenmiş.

26. viggo mortensen, yüzüklerin efendisi filminde oynamaya pek de gönüllü değilmiş, fakat oğlu kendisini ikna edip heveslendirmiş.

27. pierce brosnan'ın, oynadığı james bond karakteri nedeniyle, 1995-2002 yılları arasında oynayacağı diğer tüm filmlerde, smokin giymesi yasaklıymış.

28. in ferris bueller’s day off'ta charlie sheen, filmin çekimleri için uygun bir görünüm elde etmek boşa 48 saat boyunca uyanık kalmıştır.

29. sean connery the matrix, the lord of the rings, jurassic park, indiana jones 4 ve blade runner filmlerinden gelen rol tekliflerini geri çevirmiştir.

30. ghostbusters'ın ilk senaryosunda konu gelecekte geçiyormuş ve hayalet avcılarının kostümleri dönemin şartlarının kurgusuna göre tamamen normal kıyafetler olarak tasarlanmış.

31. alien: resurrection filminin alternatif senaryosunda ripley dünyaya geri dönüyormuş.

32. alaaddin prjesindeki çalışmaları nedeniyle, disney robin williams'a son dönem picasso tablolarından birini hediye etmiş.

33. darth vader, orijinal star wars'ta toplam yanlızca 12 dakika süresince ekranda yer alıyor.

34. testere tam 18 günde çekilmiş.

35. carrie fisher star wars boyunca asla sütyen takmamış.

36. titanic filminde kate winslet'ın karakalem resmi filmin yönetmeni james cameron tarafından bizzat çizilmiş.

37. heath ledger, brokeback mountain'da, jake gyllenhaal'ın kafası sertçe tutup öpmeye çalıştığı sahnede jake'ın neredeyse burnunu kırıyormuş.

38. fritz lang'ın metropolis filmi, hitler'in favori filmi imiş.

39. the lord of the rings: return of the king aday olarak gösterildiği 11 akademi ödülünün tamamını kazanmış.

40. peter o'toole tam 8 defa akademi ödüllerine aday gösterilirken hiçbirini de kazanamamış.

41. avatar filminin cgı ile düzenlenen sahnelerinde her bir karenin - saniyenin 1/24'üne denk gelir - üzerinde ortalama 47 saat çalışılmış.

42. quentin tarantino'nun django unchained filminde tam 113 defa "nigger" kelimesi kullanılmış.

43. esaretin bedeli yayımlandığı 1994 yılında, street fighter'ın arkasında en fazla gişe hasılatı yapan 51. film olmuş.

44. kubrick'in, 2001: a space odyssey filminde bir sahnede gösterilen uçan kalem bir cgı çalışması değilmiş. bunun yerine cam bardak ve kamera hilesi kullanılmış.

45. bryan cranston, spielberg'ün, "er ryan'ı kurtarmak" filminde çok küçük bir sahnede rol amış.

46. 1982 yapımı the thing filminin set ekibi ve oyuncularının tamamı erkekmiş.

47. inception filminse kullanılan bong müziği, aslında edith piaf'ın seslendirdiği "non, je ne regrette rien" parçasının yavaşlatılmış biçimiymiş.

48. danny dyer, kariyeri boyunca yalnızca ingiliz yapımı filmlerde rol almış.

49. peter ostrum, willy wonka & the chocolate factory'den sonra hiçbir filmde rol almamış ve şu anda vejetaryenmiş.

50. rusların 1985 yılında yaptığı hobbit filmi youtube'dan izlenebilmektedir.

evlilikte seks

romantize eden dünya dışı varlıklara kanmayın.
evlilikte seks bir yerden sonra sıkıcıdır. evliliğin kendisi sıkıcıdır. her gün aynı insanla aynı evde yaşamak sıkar. yapacak bir şey yok. insan doğasına aykırıdır tek eşlilik. ama katlanırsın. aşmana da izin vermezler.

her bokta çeşitliliği savunan, annesini babasını terk eden, yeni dostlar edinen, tekrara düştüğü her şeyden bıkan, içtiği suda bile marka kovalayan, her yıl farklı bir tatil beldesine giden, kıyafet değiştiren, saçından sıkılan, imajından sıkılan, evinden, kaldırımdan, arabasından sıkılan, hatta ve hatta evladına bile "yav bi rahat bırak kızım dibimde habire" diyen, müzik zevki değişen bir canlı türünün,

konu evliliğe, sevgililiğe gelince birlikte oldukları tüm süre boyunca cinsellik bağlamında sadece birbirinin bedenlerine bağlı kalmayı ahlakî bir şart, aksi iddia dahi edilemez bir kural, bir fizik yasası gibi benimsemesini anlayamıyorum. lan ülke değiştiriyorsun, gezegen değiştirme fikrine ilgiyle yaklaşıyorsun, ikinci bir bedene dokunmayı düşününce aklını yitiriveriyorsun, depresyona giriyorsun.

cevap: " anan da başkasıyla yatsaydı onu da destekler miydin?
cevaba cevap: ulan ayı. ona kalırsa ben anamın babamla sevişmesini bile istemiyorum. "kutsal analık" mefhumu da zaten bahsettiğim dayatmanın bir ürünü. ne diyeyim şimdi? ben benden ve benim gibi olanlardan bahsediyorum.

dans etmekte sakınca yok, yemek yemekte sakınca yok, birlikte sinemaya gitmekte sakınca yok, halay çekmekte sakınca yok, merhabalaşıp birbirine sarılırken temasta sakınca yok...ama bir öpüşmeye gör, bi sevişmeye gör. "ahlaksız, tıynetsiz gavat"
ulan bu sik benim, bu göt benim, bu dudak benim, bu am benim (kendimden bahsetmiyorum lan) ...niye bir başkasına tabi olmak zorunda? niye ben sadece kendimi ilgilendiren bir varlığı (beden) başkasının emrine amade etmek zorundayım?

cevap: ama ahlaken...
cevaba cevap: lan bi siktir git. duymuşsun, sorgulamamışsın.

edit: "bığlıç ılan -de'yi -da'yı ayırmıyı bilmiyin" diyen arkadaşlar. aceleye geldi. düzelttim. bi dur. redaksiyona zaman olmadı. hemen atlama tombala oynar gibi.

edit 2: yobazlar rahatsız oldu. evladım. ben evlilik seks içindir demedim. sadece evliyken bir başkasıyla sevişmenin hayatınızı karartacak, sizi depresyona sürükleyecek bir eylem olduğu inancınızın saçmalık olduğunu iddia ettim. 31 de çekmeyin, mastürbasyon da yapmayın. ha yapmıyorsan tabii haklısın. kiliseni söyle tebrik etmeye gelelim.

edit 3: "sıkıcı diyenlerden 'irrite' oluyorum." :)))))) vasatlığın övüldüğü anadolu kolonisine hoş geldiniz. köyünü dünyanın merkezi zanneden ve oradan hiç sıkılmayan emmilerin , ninelerin diyarı. sen sıkılma, tüketme evladım. her şeyin klişe ve tekrarlanır olsun. nasıl olsa 58.000 yıl ömrün var. rahat rahat, sindire sindire...

edit 4: madem sıkılıyorsunuz, ışid'e verelim de görün, diyen de çıktı. :)))))) neden ? sırf evlilikte seks sıkıcıdır dedik diye mi? tam bir liseli mukayesesi. rafine ve sofistike değil. aklına ya ifrat geliyor ya tefrit. sıkıcı yaşamına katlanabilmek için ışid'in eline düştüğünü hayal etmek :))))))))))) aislşaşsldaşsldşaslda... o ne lan haplı gibi!

edit 5: hanımlar ve beyler. şu cevabı beklemiyordum, "mat ettiler" :))))) "ters köşe"!!!????) : "öyleyse hayvanlar gibi önünüze gelenle çiftleşin!" insan oğlunun tarihinin "hayvandan farklılaşma çabası" olduğunu kim öğretti size? hiçbir hayvanın olmadığı bir vasatta neyi nasıl yapacağınızı bilemediğiniz sonucuna varabilirim öyleyse. kılavuzunuz hayvanlar mı? hayatınızdaki bütün kararları "acaba bu davranışım gergedanınkine benziyor mu?" ölçütüne göre mi alıyorsunuz? gergedan yapıyorsa yapmıyorsun o eylemi :)))))))))))))))))))))) e tek eşli hayvanlar da var. onlara benzemekten gurur duyarım mı diyeceksin bu defa? "istisnaa yeaa" falan diyeceksin ya da... of. bunca kalıp düşünceyle yaşamak bir ömür. en azından düşünün lan. buna cesaret edin. bak geliyor latince: sapere aude

yakında aramızdan ayrılması muhtemel insanlar

"nee, neşet ertaş ölmüş mü! yapma bee"

"münir özkul ölmüş diyorlar"
"seni beni gömecek olm o adam, inanma"

"nelson mandela ölmüş "
" o kim la?"

gibi diyaloglara sebebiyet verecek ünlü şahıslardır. bazıları hiç yaşlanmıyor gibi gelir, çoğu öyle zaten, bir bakıyorum wikipediadan, adam doksan yaşında falan çıkıyor şaşırıyorum.

ben de aklıma gelenleri buraya yazayım dedim, biraz daha düşündükte, internetten baktıkça benzer sayısız insan bulunacağını düşünüyorum. sevdiklerime kendi çapımda saygı kuşağı yaptım aslında, kimisine bu hala yaşıyor mu amk dedim, kimisinin yaşına hayret ettim, ortaya da böyle bir liste çıktı. size göre kimisi ünlü bile değildir belki, olsun.

belki de bazılarını 2015te, belki de daha da erken kaybedeceğimiz insanlar, hatırlayalım;

işte o liste!

yerliler:

muazzez ilmiye çığ: 1914 doğumlu (100 yaşında) sümerolog
sümerleri yalamış yutmuş insan. sümerler hakkında ilgim olmadığı için bilgim de yok ama sümerleri sümerlerin bizzat kendisinden daha çok biliyor olması olası.

halil inalcık: 1916 doğumlu (98 yaşında) tarihçi
herkesçe sevilen popüler tarihçimiz ilber ortaylının kıyaslanabileceği tek insan, ilber ortaylının yüksek lisans hocası aynı zamanda. kendisine maşallah diyor, uzun ömürler diliyorum.

kenan evren: 1917 doğumlu (97 yaşında) katil
en son orgenerallik rütbesi mahkeme kararıyla erliğe düşürülmüş şahıs. gatayı sürekli meşgul etmesine rağmen hala bir türlü ölememektedir.

müzeyyen senar: 1918 doğumlu (96) müzeyyen senar
kendisi neredeyse üç haneli yaşlara erişecek, ancak halen üniversiteye yeni başlamış onsekiz yaşındaki bebeler bile eserlerinin mp3lerini hayatlarının ilk öğrenci evi rakı ortamlarına meze edebiliyorsa yaşayan efsane diyebiliriz kendisi için, yorumunu dinleyen zaten anlar efsane olduğunu. birkaç yıl önce beyin kanaması geçirmişti, bu sebeple artık sahnede değil. kendisine uzun ömürler diliyorum.

aydın boysan: 1921 doğumlu (93 yaşında) rakıcı
benim bildiğim bu beyefendi sadece rakı içip meze yemekte ve şahane muhabbet etmektedir. gerçek mesleğini bilmiyordum cidden, gazeteciymiş kendisi. saygılar sunuyorum.

yaşar kemal: 1923 doğumlu (91) yazar
okumaya bir türlü fırsat bulamadığım, ince memedin ve daha bir çok kalın kitapların yazarı, zamanında nobele en çok yaklaşan yazarımız, kitapları pek çok dile çevrilmiş edebiyatçı, . kendisine uzun ömürler diliyorum.

rahşan ecevit: 1923 doğumlu (91 yaşında) rahşan
merhum bülent ecevitin eşi. bülent bey siyasi yasaklıyken parti kurup başkanlık vb. yapan aktif bir insandır, yani diğer first ladyler gibi kola takıp gezdirilen cinsten biri değildi kendisi. bülent beyle kendisini bir çift kumruya benzetirim, kumru değil de güvercin desem daha iyi tabi. tek sorunu rahşan affıydı kendisinin.

süleyman demirel: 1924 doğumlu (90 yaşında) baba
akepe öncesini hatırlayabilenlerin unutmasının imkansız olduğu siyasetçi. aslen mühendis, türkiyenin siyasi anlamda 40 senesine falan damgasını vurmuş adam. nükteleriyle de yarmayı bilmiştir, ister istemez sempati duyuyorum adama. eşi nazmiye demirel de yakın zamanda vefat etmiştir. liselilerin pek bilemeyeceği, ecevit, türkeş, necmettin erbakan vb. zamanının son temsilcisi. doksan yaşına gelmiş o da.

memduh ün: 1924 doğumlu (90 yaşında) yönetmen
pek çok film çekmiş yeşilçam insanı. işin ilginci eski futbolcuymuş bu adam, hatta 1940 senesinde beşiktaşla şampiyonluk yaşamış, olaya gel.

ve evet, o geliyor...

münir özkul: 1925 doğumlu (89) immortal
yaşayan efsane. söylenecek daha fazla bir şey yok zaten. vefat edince çok üzüldüğüm nejat uygurla girdiği ezeli rekabetin ebedi kazananı. (bkz: nejat uygur münir özkul ölmeme rekabeti) yeterince düzeysiz espri yaptığıma göre, kendisine saygılarımı sunuyorum. biz de bu şahsı anca kel mahmut, fabrikatör saim beye ayar çeken yaşar usta gibi rollerle bilsek de çok büyük bir tiyatrocu olup istese dümbüllünün kavuğunu ferhan şensoydan geri alıp götümüze sokabilecek kudrette de oyunculuğa sahiptir.

gazi yaşargil: 1925 doğumlu (89 yaşında) cerrah
türkiyeden çıkıp uluslararası seviyeye ulaşmış ender bilim adamlarından, beyin cerrahı. can yücelin kankası diye duyduk onu, facebookta dolanan meşhur bir hikayeleri var zaten oradan biliyoruz kendisini.

halit kıvanç: 1926 doğumlu (88 yaşında) spiker
trtnin bir markası. trilyonlarca maç anlatmış değerli bir radyo-televizyon çalışanı.

eşref kolçak: 1927 doğumlu (87 yaşında) oyuncu
yüzlerce film çekmiş emektarlardan, eskinin yakışıklı jönü. şimdilerde ne yazık ki ekonomik sıkıntı içinde bir hayat sürmektedir. harun kolçakın babasıdır.

çetin altan: 1927 doğumlu (87 yaşında) eski solcu
türkiyede hala hayatta olan pek çok insan için kendilerini bildi bileli gazetede yazan eskinin solcusu, günümüzün liberalimsisi, mehmet altan ve ahmet altanın babası şahsiyettir.

haldun dormen: 1928 doğumlu (86 yaşında) tiyatrocu
dadı dizisindeki uşak rolüyle tanıdım lisedeyken, meğer adam tiyatronun kitabını yazmış biz nereden bilelim o zaman. hani bizimkilerdeki sabri beyin aslında sadece sabri bey olmaması gibi bir şey bu durum. (bkz: mehmet akan) cehaletim beni televizyonlarda izlediğimiz hüdaverdi pırtık filmindeki rolünden başka örnek veremeycek durumda bırakıyor ne yazık ki, sayısız oynadığı yönettiği oyunlardan bahsedemiyorum. 86 yaşında olması beni dumur etti, kendisine uzun ömürler dilerim.

yıldız kenter: 1928 doğumlu (86 yaşında) tiyatrocu
bir diğer dev isim. yaşına rağmen kraliçe lear oyununda amuda bile kalkan, tüm salondan alkış alan, kendisini tiyatroya adamış şahsiyet. kardeşi müşfik kenteri de yakın zamanda yitirdik. kendisine uzun ömürler dilerim.

ara güler: 1928 doğumlu (86 yaşında) fotoğraf sanatçısı
rahatsızlanıp kaldırıldığı hastanede "bu kesin ölür yeaa" diyenlere nah yapan fotoğraf insanı.http://galeri.uludagsozluk.com/…ara-güler_89721.jpg

gülriz sururi: 1929 doğumlu (85 yaşında) a la luna
tiyatrocu. bizim dönemimiz onu annelerimizin izlediği, televizyondaki a la luna programındaki zarif hanım olarak bilir. biz onu bu kadar bilebiliyoruz, liseliler hiç bilmiyor. kendisi devlet sanatçısı imiş, annelerimizin babalarımızın doğmasından çok daha evvel, 1942 yılında çocuk tiyatrosu ile sahneye adımını atmış, kendisine uzun ömürler diliyorum.

adalet ağaoğlu: 1929 doğumlu (85 yaşında) yazar
türk kadın yazar! eseri olarak bir tek fikrimin ince gülünü biliyorum, o da sarı mercedes ismiyle sinemaya uyarlandı oradan biliyorum. bu yazarı bilen enteldir, bu yazardan başka türk kadın yazar ismi verebilen daha da enteldir.

mustafa kandıralı: 1930 doğumlu (84 yaşında) klarnet üstadı
klarnet üstadı, nokta.

rahmi koç: 1930 doğumlu (84 yaşında) işadamı
vehbi koçun oğlu, vehbi koç çok yaşlıydı öldüğünde, e bu adam da baya yaşlanmıştır diye aklıma geldi, evet, yaşlanmış.

firüzan: 1932 doğumlu (82 yaşında) yazar
bir arkadaşım vasıtasıyle duymuş olduğum bir diğer kadın edebiyatçımız. bir öykü kitabını okudum, çok etkilenmedim ama yine de entelliğime entellik kattım sayesinde. uzun ömürler dilerim kendisine.

mustafa sağyaşar: 1932 doğumlu (82 yaşında) müzisyen
trtde müzik programı izlemiş efsane nesiller onu muhteşem sesiyle, sabret gönül bir gün olur bu hasret biter diye şarkı okurken tanımışlardır. karamı da bir başka okur, zaten ondan başkasından duymadım karamı. seksenini deviren dev sanatçılardan.

ahmet mekin: 1932 doğumlu (82 yaşında) oyuncu
sametin baba dediği adam, sevginin emek olduğunu göstermiştir selvi boylum al yazmalım filminde. 82 yaşındaymış, piyuuuv, uzun ömürler dilerim kendisine.

seyfi dursunoğlu: 1932 doğumlu (82 yaşında) huysuz virjin
kendisi ekol bir şovmendir kanaatımca. son yıllarda artan sağlık sorunları olmasa gene huysuz virjinlik yapabilecek enerjiye sahip şovmen. rtük sebebiyle beraber televizyonlardan yavaşça silinmiştir. sivri dilli, açık sözlü, hazırcevap süper şahsiyet. kendisine uzun ömürler dilerim.

oktay ekşi: 1932 doğumlu (82 yaşında) siyasetçi
mecliste şu anda en yaşlı milletvekilidir.

sezai karakoç: 1933 doğumlu (81 yaşında) - ülkü tamer 1937 doğumlu (77 yaşında) yazar/şair
sezai karakoç, mona rosanın şairi. ikinci yeniden olduğu için genelde yazdıklarını pek anlayamıyorum. ancak ülkü tamerin şiirleri çok daha anlaşılası ve sevilesi, zevk meselesi tabi bu. bu değerli edebiyatçılara da uzun ömürler diliyorum.

muzaffer izgü: 1933 doğumlu (81 yaşında) edebiyatçı
çok sayıda kitap yazmış bir edebiyatçıdır. öğretmen kökenli olduğundan çok sayıda çocuk kitabı da bulunmaktadır, onun kitaplarıyla büyüdüm diyebilirim. diğer kitaplarında aziz nesin etkisi görülebilir. özal karşıtlığı olsun, rte karşıtlığı olsun, eserlerinde muhaliftir, devletin dandikliğini, yoksulluğu, eşitsizliği, polis dayağını, rüşveti vb. anlatır. ismi alsancaktaki bir barlar sokağına da verilmiştir, kendisi de izmirde yaşamakta ve hala üretmektedir.

nesrin sipahi: 1933 doğumlu (81 yaşında) ses sanatçısı
bülbül gibi şakıyan kadın, türk sanat müziğini türk sanat müziği yapanlardan biri, hatta türk filmlerini. türk filmleri yapanlardan biri aynı zamanda.

fikret hakan: 1934 doğumlu (80 yaşında) jön
yeşilçama ömrünü vermiş bir oyuncumuz. siyah beyaz dönemde çok film çevirmiştir, bizim dönem onu cüneyt arkın, kadir inanır, tarık akan vb. oyuncular kadar bilmese de illa ki bir gülşah filminde gülşahın babası, cüneyt arkının battal gazi filminde hammer usta vb. rollerde görünce hatırlayacaklardır. seksenini devirmiş o da, maşallah.

izzet günay: 1934 doğumlu (80 yaşında) jön
bir başka seksenlik yeşilçam emektarı. vesikalı yarim, şoför nebahat vb. filmlerle altmışların yetmişlerin tozunu attıranlardan.

semra özal: 1934 doğumlu (80 yaşında) eski first lady
merhum turgut özalın eşi. son 20 senesini turgut özalın zehirlendiğini iddia ederek geçirmiştir.

ilhan cavcav: 1935 doğumlu (79 yaşında) gençberbirliği
gençlerbirliğinin ezeli ve ebedi başkanı, gençlerbirliğinin kendisidir gözümde. "melih gökçek öncesi ankarası"nda yaşayabilmiş son insanlardan sanırım. doksanlarda afrikadan getirdiği çılgın siyahi oyuncularla bir ekol kurmuştur. kaleci topu bir kerede tutamıyorsa kötüdür, sakallı futbolcu yavşaktır vb. prensipleri bulunmaktadır.

erkan yolaç: 1935 doğumlu (79 yaşında) sunucu
liselilerin bilmeyeceği efsanevi evet-hayır yarışması sunucusu. trtnin markalarından biri kendisi.

kayhan yıldızoğlu: 1936 doğumlu (78 yaşında) oyuncu
bir yeşilçam emektarı daha. senede bin tane film çevrilen yeşilçamın dudrgunlaşmasından sonra doksanlarda pek çok dizide de yer almıştır. çiçek taksideki radyo patronu da neredeyse 80 yaşına girecek, uzun ömürler kendisine.

yılmaz karakoyunlu: 1936 doğumlu (78 yaşında) siyasi/yazar
bizim liseye gelmişti bir kere koruma ordusuyla, anap milletvekiliydi, niye geldi bilmiyorum. resim dersinden çıkmıştık, her yerim tiner, beziryağı ve yağlıboya olduğu halde, elimdeki ıslak tuvali götürürken yakalanmıştım bu kişiye. gazeteciler fotoğrafımızı çekmişti. resim yarım olduğu için bir sike benzemiyordu. ben kendisini böyle tanıdım, siz onu salkım hanımın taneleri ve güz sancısının yazarı olarak tanırsınız.

erol büyükburç: 1936 doğumlu (78 yaşında) müzisyen
nasıl ki (insert random şehir ismi here) doğunun parisiyse, bu adam da doğunun elvisidir. şaka maka 78 yaşındaymış, sadri alışıkla çektiği filmler neredeyse elli yıllık olacağından doğal tabi. güzel şarkıları güzel yorumlayan bu büyük pop müzik sanatçısı keşke "saksı değilim ben", "uzaylılar spermimi çaldı" vb. şeylerle anılmasaydı son yıllarda.

göksel arsoy: 1936 doğumlu (78 yaşında) oyuncu
siyah beyazlı filmlerin, ayhan ışık, belgin doruk zamanının oyuncularından.

süleyman turan: 1936 doğumlu (78 taşında) - yılmaz köksal: 1939 doğumlu (75 yaşında) oyuncu
sayısız filmde oynamış yeşilçam emektarları. daha sonrasında kaygısızlar, memoli gibi doksanların kült dizilerinde yer almışlar, son yıllarda bile dizilerde filmlerde oynamışlar.

aydemir akbaş: 1936 doğumlu (78 yaşında) oyuncu
adamın adını anınca bile gülüyorum, öyle ekol, öyle absürt, yeri geldiğinde öyle seks makinesi bir oyuncudur, haha,lodos zühtü seni.

suna kan: 1936 doğumlu (78 yaşında)-idil biret: 1941 doğumlu (73 yaşında) müzisyen(keman-piyano)
değerli iki türk müzisyenimiz. küçüklüğümden beri ismini duyduğum bu iki kadın sanatçıya da uzun ömürler dilerim.

cüneyt arkın: 1937 doğumlu (77 yaşında) kara murat
malkoçoğlu, kara murat gibi yapımlardan sonra seksenlerde kızları haroyin batağından kurtaran komiser, doksanlarda ise karate can dizisinde karate rolünde oynayan büyük ve ünlü oyuncu, cücü.

arif erkin güzelbeyoğlu: 1937 doğumlu (77 taşında ) oyuncu
isminin tanıdık geleceğini sanmam, ben de bilmiyordum, ikinci baharda ali haydarın babası zülfikar rolüyle tanıdığım bir oyuncu, ismini de araştırınca öğrendim. yabancı damatta falan da oynadı kendisi. vikipedide kendisi için oyunculuğun yanında müzisyen, mimar, bürokrat da yazıyor, mesela bizimkiler dizisinin müzikleri onunmuş. pes diyorum.

halit akçatepe: 1938 doğumlu (76 yaşında) güdük
sevdiğimiz oyuncu, eskiden hep en küçük kardeşi oynayan oyuncunun uzun zamandır bembeyaz saçları var, kendisine uzun ömürler diliyorum.

kartal tibet: 1938 doğumlu (76 yaşında) oyuncu/yönetmen
yeşilçamı yeşilçam yapanlardan, gençlik döneminde ince bıyıklı jön haliyle çok sayıda filmde oynamıştır. tarkankarakterine de hayat vermiş, sonrasında tosun paşadan gırgıriyeye pek çok filmi yönetmiştir.

yalçın küçük: 1938 doğumlu (76 yaşında) kalpaklı adam
bu adamı anlatacak kadar bilmiyorum, vikipedide kendisi için türk sosyalist, yazar, düşünür, ekonomist, tarihçi, isim-bilimci, medya ve edebiyat eleştirmeni, kürdolog,sovyetolog, siyaset bilimci, teorisyen, gençlik önderi denmiş. benim aklıma helehelehele.swf geliyor sadece, bir de hapse götürüleceği zaman çoktan hazırlamış olduğu bavulunu alıp kalpağını takıp kapıdan çıkması geliyor, enteresan bir adam.

deniz baykal: 1938 doğumlu (76 yaşında) hizipçi
kılıçdaroğlu öncesinin cehape lideri. artık eskisi kadar aktif değil.

ali şen: 1939 doğumlu (75 yaşında) fenerbaaze bazganı
doksanlardaki enteresan futbol insanlarından, başkanlığı bıraktıktan sonra galatasaray kendine gelmiştir.

gönül yazar: 1940 doğumlu (74 yaşında) taş bebek
sürekli evlenip boşandığını bildiğim eskilerin ses sanatçısı ve oyuncusu, taçsız kral filminde metin oktayın galatasaray uğruna terk ettiği kadın.

zeki alasya: 1943 doğumlu (71 yaşında) & metin akpınar doğumlu 1941 (73 yaşında) oyuncu
kendileri küsüp ayrılmış olsalar da türkiye için hep zeki-metin olarak kalacaklar. devekuşu kabare, zeki metin filmleri ve tv programlarıyla kalbimizi fethettiler. onlar da yetmişi devirmişler.

yabancılar:

kirk douglas: 1917 doğumlu (97 yaşında) oyuncu
spartacuste oynayalı 54 sene olmuş oyuncu. dedem yaşındaki michael douglasın babası aynı zamanda.

zsa zsa gabor: 1917 doğumlu (97 yaşında) aktris
kendisini oyunculuğuyla değil de mustafa kemal ile yaşadığı iddia edilen ilişkiyle tanıdık, neredeyse 100 yaşına gelmiş tabi haliyle.

christopher lee: 1922 doğumlu (92 yaşında) oyuncu
kendisini en çok star warstaki kont dooku ve yüzüklerin efendisi saruman rollerinden bilmekteyiz. zebellah gibi boy vardır bu dedede. bir de öyle bir sesi vardır ki sanırsın taşaklarından yankılanıp geliyor ses, öyle karizmatik, öylesine taşaklı bir şahsiyettir kendisi. yaşı sayesinde 1950den beri film çevirmekte imiş, hala da çevirmektedir.

b.b. king: 1925 doğumlu (89 yaşında) müzisyen
blues dinlemediğim için sadece zaman zaman adını duyduğum bu şahıs da 89 yaşındaymış. yaşlı olduğunu biliyordum ama bu adam hala sahneye çıkıyor la.

kraliçe elizabeth: 1926 doğumlu (88 yaşında) aristokrat
tahta çıkışının 60. yılını görebilmiş hükümdarlardan. 1921 doğumlu eşi vardır bir de philip diye, kendisi asil kan taşımadığından kral değildir ve kraliyet ailesinde yancı gibi takılmaktadır, millet filip filip diye seslenmektedir koskoca prens philipe. elizabethin ölmeme kararlılığı, oğlu veliaht prens charlesın çoktan krallıktan ümidi kesmesine sebep olmuştur. bu saatten sonra da tahta torunu geçer diye düşünüyorum.

harry belafonte: 1927 doğumlu (87 yaşında) calypso kralı
bettlejuice filminin müziklerinin sahibi. zamanında film falan da çevirmiş bu abi. ölüme direnenlerden. kadife gibi sesi var, şarkıları da inanılmaz keyif veren bir kişi, uzun ömürler kendisine.

sean connery: 1930 doğumlu (84 yaşında) karizmatik oyuncu
britanyalı karizmasını iskoçluğuyla pekiştiren üstüne bir de sir ünvanı çakan ayaklı karizma bu oyuncu da 84 yaşındaymış, vay anasını.

clint eastwood: 1930 doğumlu (84 yaşında) kovboy
blondie karakterini bundan yaklaşık 50 yıl önce canlandıran kovboy. bu adamdaki karizma çok nadir kişide bulunmaktadır. oyunculuğunun yanında yönetmenliği ile de başarı kazanmış olsa da sevenleri onu tabi ki çevirdiği kovboy filmleri ile sevmiştir ve hatırlayacaktır.

helmut kohl: 1930 doğumlu (84 yaşında) - jacques chirac 1932 doğumlu (82 yaşında) - george h. w. bush 1924 doğumlu (90 yaşında)
çocukluğumuzun siyasetçileri, ölmemiş itneler, hatta helmut schmidt var helmut kohlden önceki adam, 96 yaşında amk, bi de fosur fosur sigara içiyor.

robert duvall: 1931 doğumlu (83 yaşında) oyuncu
godfatherdaki avukat olarak biliyoruz kendisini.

sophia loren 1934 doğumlu (80 yaşında) oyuncu
altmışlarda yaşasaydık her gece rüyalarımıza girecek olan kadın. ikibinlerde olduğumuzdan girmiyor ne yazık ki.

brigitte bardot: 1934 doğumlu (80 yaşında) oyuncu
sophia lorenin fransız muadili. brijit bardo.

leonard cohen: 1934 doğumlu (80 yaşında) müzisyen
inanılmaz şarkıları inanılmaz yorumlayan adam. melankoliklerin vazgeçilmez şarkıcısı.

woody allen: 1935 doğumlu (79 yaşında) nevrotik
lan bu adam 79 yaşına gemiş. hollywood dehalarından, oyuncu/senarist/yönetmen.

sylvio berlusconi: 1936 doğumlu (78 yaşında) başbakan
italyanın ekol başbakanı, renkli kişiliği, karı kız düşkünlüğüyle falan tanınır, siki taşşağına denk bir insandır. bu adam da aslında rezil bir siyasetçidir ama nemrut suratlı, içten pazarlıklı diğerlerini gördükten sonra bu dede de sempatik gelmeye başlıyor,

morgan freeman: 1937 doğumlu (77 yaşında) oyuncu
yardımcı rollerin değişilmez oyuncusu, o da bildiğin seksenine merdiven dayamış meğer. hollywoodun pek çok unutulmaz filminde yer alan büyük oyuncu.

bill cosby: 1937 doğumlu (77 yaşında) bill cosby
kendisi bill cosbydir. en son birisi, onun tarafından tecavüze uğradığını iddia ediyordu, bunun doğruluğunu bilmemiz artık imkansız sanırım.

anthony hopkins: 1937 doğumlu (76 yaşında) sir
sir ünvanlı oyuncu. yaşlı britanyalılara mahsus karizması vardır. oscarı falan da olan şahane bir oyuncudur. kuzuların sessizliğini izlememiş nadir insanlar da izlesin bu şahsı. yanlış bilmiyorsam bu adamda çılgın bir iq vardı, piyanoyu falan da virtüöz seviyesinde çalabilen on parmağında on marifet olan üst insan amk.

christopher lloyd: 1938 doğumlu (76 yaşında) profesör
emmett brown karakterine hayat vermiş, marty ile beraber zamanın amına koyarak kendisini sevdirmiş çatlak profesör. o da yaşlanmış işte.

ıan mckellen: 1939 doğumlu (75 yaşında) gandalf
gandalf dışında bir rolünü bilen insan kültürlü insandır. mümkünse hobbitin tüm filmlerinin çekimleri bitmeden ölmesin.

edit:
rahşan ecevitin yaşı düzeltildi, teşekkürler sahan666
aydın boysan aslen mimar imiş, teşekkürler co2s2
ayrıca anı ve bilimkurgu kitapları da yazmış. bu arada eklemeyi unuttuğum bir şey var can yücel-gazi yaşargil efsanesi gerçek değildir, hatırlattığı için teşekkürler lecagot
çetin altan'ın oğlunun ismi mehmet altan olacak, teşekkürler dkbroken ve haki
ian mckellen magneto rolünde de oynamıştır, mamafih ben marvel, dc comics vb. şeyler hususunda kültür fakiri olduğum için bilemedim, magneto hangi filmin karakteridir onu da bilmem, x-men imiş sanırım, teşekkürler arise

bu insanların aramızdan yakında ayrılması kuvvetle muhtemel, ya turgay şeren, haydar dümen, jack nicholson?
devamı: (bkz: #47225227)

interstellar

çok harika filmdir, tabi ki bir belgesel gerçekçiliği beklememek gerek. aşağıdaki soruların cevaplarını bilmekte fayda var diye düşünüyorum.

1- kara deliğe girince ne olur?

bizim galaksimizin merkezinde bulunan kara deliğe 15 milyon km yaklaştığımızda üzerimize 600.000 g gibi bir kuvvet etkir. sadece 10 g bir insanı öldürmeye yeterlidir.

karadeliğin ufkunu geçtikten sonra ise maddenin mevcut şeklini koruması imkansızdır. spagetti gibi uzamaya başlar. (bkz: spaghettification)

2- wormhole (solucan/kurt deliği) nedir, ne değildir?

beyaz delikler ve solucan delikleri einstein'ın yer çekimi denklemlerinin çözümüdür. büyük bir ihtimalle yokturlar. karadeliklerle yakından ilişkilidirler. bir kara delik ile bir beyaz deliğin olay ufuklarının birleşmesi ile bir solucan deliği oluşur. beyaz delik ve kara delik sürekli olarak birbirlerine bağlanır ve ayrılırlar bu nedenle, solucan deliğinden geçmek isteyen kişinin ışık hızından daha hızlı yol alması gerekir, ki bu da imkansız olarak kabul edilir.

3- zaman ne zaman farklı akar?

einstein'a göre ışık hızına yaklaştıkça zaman daha yavaş akmaya başlar. diğer taraftan, büyük kütle çekimlerine maruz kalan kişi için zaman yavaş akarken, bu çekimlerden uzak olan kişi için zaman daha hızlı akar. bu teori atom saatleriyle kanıtlanmıştır.

4- kara deliğe giren maddeler nereden çıkar?

herhangi bir yerden çıkmazlar. çok büyük kuvvetlere maruz kalarak atomlarına ayrılırlar ve kara deliğin kütlesine eklenirler.

5- kara deliğin içinde telsiz çalışır mı?

kara deliğin çekim alanı o kadar güçlüdür ki, ışık bile kara deliğin çekim alanından kurtulamaz. görünür ışıkla benzer özellikler gösteren radyo dalgalarının da kara deliğin çekim kuvvetinden kurtularak dışarı çıkması mümkün değildir.

fazlası için: http://bustard.phys.nd.edu/…lectures/blackhole.html

filmle ilgili tartışılan konular:

--- spoiler ---

1- herşeye rağmen görev için robotlar daha uygun değil miydi?

2- yiyecek çok kısıtlı olduğu ve ordular artık olmadığı için savaşlar çıkması gerekmez mi?

3- murphy kanunu cooper'ın anlattığı gibi midir?

4- uyku odaları neden o kadar kirliydi?

5- cooper'ın kendi genç haline koordinatları göndermesi paradox yaratmaz mı?

6- 23 sene uyumadan bekleyen romilly'nin delirmesi gerekmez miydi? nasıl geç kalan çocuklarını bekleyen baba gibi sakin kalabildi?

7- dr. mann'ın hayatta kalması için ortalığı birbirine katmasına gerek var mıydı?

8- eğer başka varlıklar insanlara yardımcı olmaya çalışıyorsa profesöre denklemin çözümünü verseler herşey daha kolay olmaz mıydı?

9- kara deliğe bu denli yaklaşmak ve etkisinden çıkmak bir uzay aracı için mümkün müdür?

10- cooper 4 boyutlu küpün içindeyken robot neredeydi ve bir kara deliğin içinde nasıl iletişim kuruyorlardı?

11- eğer brand'in gezegeninden bilgi gelmesi mümkün değilse brand'in sevgilisiyle mutlu bir hayat yaşamadığını cooper nereden biliyor da bu denli uzun bir yola çıkıyor?

fazlası için: http://popwatch.ew.com/…08/interstellar-plot-holes/

--- spoiler ---

edit: kurt deliği "solucan deliği" olarak değiştirildi.

@backflip

tüm zamanların en başarılı kız düşürme repliği

murat, internetten tanışıp, 2 kere cinsel münasibette bulunduğu ve bir daha aramadığı kızın sadece ismini ve tel nosunu arkadaşı mert e verir.

mert: merhaba arzu hnm. ismim mert, ben sizin isminizi ve numaranızı defterime yazmışım fakat nerden
tanıştığımızı çıkaramadım? ( etkileyici bir ses tonu şarttır.)
arzu: walla ben de çıkaramadım şimdi.
mert: boğaziçi üniversitesinden olabilir mi? ( mert in boğaziçi üniversitesiyle uzak yakın alakası yoktur)
arzu: hayır
mert: bankacı mısınız? ( mert in bankacılık sektörüyle de bir alakası yoktur )
arzu: hayır tekstil sektöründeyim ben.
mert: internetten falan olabilir mi? gerçi çok nadir girerim nete. ( büyük yalan)
arzu: aa olabilir gerçi ben de hemen hemen 2 aydır hiç girmiyorum.( çok büyük yalan )
mert: anladım heralde biz sizinle 2 ay evvel konuştuk ben numaranızı kaydettim fakat yurdışında olduğum için
arayamadım.
arzu: büyük ihtimalle öyle oldu.
mert: bu arada ses tonunuz çok hoş muş..
arzu: sizin de öyle ...

diye sürüp gider ve en geç 2 gün içinde buluşulup sonuça varılır.

not: olayda kullanılan isimler tamamen hayal ürünü olup, olay tamamen gerçektir. yukardaki arkadaşlar tarafından bir yıl içinde en az 10 kez benzer tezgah çevirilmektedir. bu telefon aramasına olumsuz yanıt verip "ben sizi tanımıyorum kardeşim beni bir daha aramayın." diyen kadın ortalaması %20 lerdedir.

@gx

kolay film indirmek

ufkunuzu iki katına çıkarır mı bilmem ama film arşivinizi iki katına çıkarabilecek bir yöntem paylaşayım dedim. programsız internetten film veya video indirebilmek için şunları yapıyoruz sırasıyla:
-ilk olarak filmimizi seçip internetten izlediğimiz bir siteye giriyoruz.`:http://i.hizliresim.com/02jvav.png`
-filme sağ tıklayıp 'copy video code' seçenegini tıklıyoruz ve linki kopyalıyoruz.`:http://i.hizliresim.com/4ry73y.png`
-linkin sonunda tırnak işaretinden sonra width ile başlayan bölümü ve başından da http'ye kadar(http dahil)tamamen siliyoruz. yerine en başa 'view-source:' yazıyoruz.`:http://i.hizliresim.com/od4y53.png`
-açılan linkten 360,480,720p mi hangisini indirmek istiyorsak http ile başlayan linki kopyalayıp yeni bir sayfa açıp yapıştırıyoruz.`:http://i.hizliresim.com/zeo81g.png`
-açılan sayfada ctrl+s yapıp filmi bilgisayarımıza indirmeye başlıyoruz.`:http://i.hizliresim.com/ynzyvm.png`

iyi seyirler.

ürk müzik makamlarının uzun süre dinlendiğinde insanlar üzerindeki psikolojik etkisi

ürk müzik makamlarının uzun süre dinlendiğinde insanlar üzerindeki psikolojik etkisi. hatta uzun yıllar yapılan çalışmalar sonucunda makamların sadece ruha değil aynı zamanda beden sağlığına da iyi geldiği ortaya çıkmış, bu durum 40'ın üzerinde literatüre geçmiş. 900 sene öncesinden bu yana kullanılan yöntemin en büyük destekleyecilerinden biri de büyük türk bilgini farabi.

ilginç olan aralarında doğuma yardımcı makam da var, korku giderici olan da, spazm çözücü de var, burun kanamalarını önleyen de.yani türk sanat müziği’nin ‘altın şarkılar’ı her derde devaymış.

rast makamı: kemik ve beyne etkilidir. fazla uyumayı engellerken nabzın yükselmesine de yardımcı olur. şizofreni gibi akıl hastalıklarına iyi gelir. neşe, iç huzuru ve rahatlık verir. kaslara da tesiri vardır. spazm çözücü özelliği nedeniyle spastik ve otistik hastaların tedavisinde yararlıdır.

ne dinlemeli?
adana'nın yolları taşlık
bağdat yolları (bir bakış baktın)
eski dostlar

nihavend makamı: kan dolaşımına, karın bölgesine, kalça, uyluk ve bacaklara etkilidir. kulunç, bel ağrısı ve tansiyon rahatsızlıklarına faydalıdır. kuvvet ve barış duygusu verir. akıl hastalıklarını iyileştirmede önemli rol oynar.

ne dinlemeli?
aşka gönül vermem aşka inanmam
bekledim de gelmedin
sevil de sevme

hicaz makamı: kemiklere, beyne ve çocuk hastalıklarına tedavi edici etkisi vardır. üro–genital sisteme ve böbreklere etki gücü fazladır. insana alçakgönüllülük duygusu verir. düşük nabız atımını yükseltir ve göğüs bölgesi diğer önemli etki alanıdır.

ne dinlemeli?
nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım,
nazende sevgilim

ırak makamı: menenjit, beyin ve akıl hastalıklarına faydalı olarak bilinir. omuz, kol ve ellere etkilidir. başın üst tarafına etkisi vardır. düşünme ve kavrama konusunda önemli rol oynar. korku gidericidir. saldırganlığı önleyicidir, nevrotik hastaları tedavide kullanılır.

ne dinlemeli?
derd-i hicrinle bütün avareler avareler

büzürk makamı: zihni temizler, vesvese ve korkunun atılmasını sağlar. düşünceye yön verir. kulunç ve beyin hasarı ile ortaya çıkaran şiddetli hastalıklara yararlıdır. kişiye güç verir. boyun, boğaz, göğüs, ciğer, kalça ve sağ omuza etkilidir.

ne dinlemeli?
hüsnüne serte ser âlem gerçi âşıktır beyim

ısfahan makamı: ateşli hastalıklardan vücudu korur. ense, boyun, omuzlar ve sol dirsek için etkilidir. güven hissi verir, uyum sağlama, hareket yeteneği, zihin açıklığı, anıları tazeleme özelliği sağlar.

ne dinlemeli?
etme beyhude figan vazgeç gönül
yarab kime feryad edeyim
sende mi hala esiri zülfü

hüseyni makamı: güzellik, iyilik, sessizlik, rahatlık verir ve ferahlatıcı özelliğiyle ruhu teskin eder. karaciğer ve kalp için önemlidir. mide hararetini giderir. ateşle nöbetleri engellemeye yarar. sıtma hastalığına iyi gelir.

ne dinlemeli?
geçti sevdalarla ömrüm
havada bulut yok bu ne dumandır,
zeytin gözlüm sana meylim nedendir

neva makamı: göğsün sağ tarafına, böbreklere, omurilik, kalça ve uyluk bölgelerine etkisi vardır. üzüntüyü giderir ve lezzet verir.

neler dinlemeli?
ben yürürüm yane yane
hicran gönül belası

uşşak makamı: kalp ve ayak rahatsızlıklarına iyi gelir. gülme, sevinç, kuvvet ve kahramanlık duyguları verir.

neler dinlemeli?
akşam oldu hüzünlendim ben yine,
gözlerin doğuyor gecelerime,
yalnız bırakıp gitme bu akşam

acem-aşiran makamı: kemiklere ve beyne etkilidir. yaratıcılık duygusu ve ilham verir. doğumu kolaşlaştırır. ağrı giderici ve spazm çözücü özelliği vardır.

neler dinlemeli?
gel ey denizin nazlı kızı,
neden kalbim seni sevdi,

segah makamı: şişmanlık, uykusuzluk, yüksek nabız, kalp, ciğer ve kas rahatsızlıklarına faydalıdır. beyin nöronlarına etkisi vardır. mistik duyguların oluşmasını tetikler.

ne dinlemeli?
bak yeşil yeşil,
dönülmez akşamın ufkundayız,
izmir’in kavakları

ve ayrıca pentatonik melodiler: bu müzik çeşidi, asya kökenli türk musıkîsinin en önemli ve karakteristik özelliğidir. kendine güven ve kararlılık verir, rahatlık sağlar. hamilelerin doğuma kadar ayrıca doğumdan sonra da çocuklara, 9–10 yaşına kadar sadece pentatonik müzik dinletilmesi öneriliyor. şurada.

açıp da bi eski dostlar dinleyeyim. boynum tutulmuş amk.

Mustafa Kemal Atatürk

türk milletinin gururu olan dahi asker ve devlet adamı.

1)
1880'lere kadar bir kulun kulu, bir padişahın malı olanların 1920'ler için kendisine diktatör dedikleri büyük devlet adamıdır kendisi.

2)
tanzimat, ıslahat fermanlarının batı'nın zoru olmasa kabul etmeyecek ve hala "mallığa" devam edecek olan zavallı dingillerin atatürk diktöaörörördü yaeaaa demeleri çok acınası lan.

3)
1920'lere değin 14'lük bacılarını birkaç keçi, koyun, tavuk karşılığında 60 yaşındaki heriflere dini nikahla peşkeş çekenlerin anamıza, bacımıza neden oy hakkı veriyorsunuz yaaee diye havladıkları adam.

4)
devletin bekası için 3 aylık bebeler de dahil 20 kardeşin boğdurulmasını "dinen caiz" görüp vatana ihanet eden götüboklu üfürükçülerin istiklal mahkemelerinde yargılanmasını eleştirenlerin bir gram beyni yok be. (ulan en azından yargılanmışlar, mahkeme mahkeme değil diyelim, lan kendi kardeşlerini boğdurma gibi şeyin neresi normal, caiz?)

5)
fesi getiren ii. mahmud'a "kafir sultan, kızıl sultan" diyenlerin bu kez de 100 yıl sonra fesi kaldıran atatürk'e kafir demesini geçtim ilk kılık-kıyafet devrimini ii.mahmud'un yaptığını bilmeyen sığıra ne anlatsak az. ii. mahmud'un kendi resminin devlet dairelerine asılmasını zorunlu kılmasını geçip "atatürk resimlerini devlet dairelerine astırdı yeaa" diyen hırtlarca hakaret edilen büyük lider.

6)
622 yılda tek bir, evet tek bir, bilimadamı yetiştirememiş devleti bir gün sorgulamayıp atatürk'ün envai çeşit orospu çocuğuyla uğraştığı 1920-1938 arası 18 yılı eleştirmek için kıçını yırtan vicdansızlara ne desek boş.

7)
622 yılda istanbul, edirne, bursa, amasya vs. gibi şehirlere yaptığı zorlasan toplam 25 güzel cami, külliye vs.'ye fit olup atatürk'ün 18 yılda yaptıklarını görmeyen şaşı piçlerin saldırdığı lider. (bu camileri falan da 20 yaşında saraya kabul edilen devşirme mimar sinan yapıyor ha. ondan sonra da fransa'da eğitim görmüş balyan ailesi.)

8)
1800-1910 arası en az 10-15 islam halifesinin önüne gelen tüm kafir, haçlı, batılı liderlerin, kralların kıçını yalamasını "denge politikası" diye yutturanların "atatürk ingilizlere çalışıyordu yeaaa" dediği lider.

9)
1833'te kendi valisine, hem de okuma-yazma bilmeyen, kavalalı mehmet ali paşa'ya 3 kez yenilip, toprakların 1/3'ünü (mısır-sina yarımadası-bugünkü israil-ürdün-filistin-suriye-adana-mersin-konya-karaman-ısparta-kütahya) kaptırıp vali kütahya'dan istanbul'a yürüyecekken islam halifesi olarak bilimum kafir devletin, fransız'ın, rus'un, ingiliz'in kıçını yala "aman gözünüzü seveyim valimiz bizi sike sike bir hal oldu, yardım edin ağalar" diye ortaya düş rezil ol, ondan sonra modern devleti kuran adamı haksızca eleştir. (hoşt!)

10)
300 yıl boyunca (önce fransızlara güya hristiyan birliğini bozmak üzere verilen, daha sonra ise her avrupa devletinin "eyyyy osmanlı onlara var bize yok mu" diye sormasıyla gelene gidene) verilen kapitülasyonların anadolu halkı üzerindeki mali yükünü bırakıp (ulan 300 yıl be), 1920-1938 arası 18 yılda toplanan vergiler noldu diye soran itlere bazı laflar hazırladım. ulan devletin topladığı vergilerin gerçek anlamda sorgulanabilirliği bile o'nun sayesinde oldu, yavşak. evet, sayıştay'ı osmanlı kurdu ama geçen sene başhırsızla beraber siz ortadan kaldırdınız, abdestli üçkağıtçılar sizi.

11)
vs. vs. vs.

saygıyla anıyoruz kendisini.

@selimselim

titanic - titanik (müthiş bir yazı)

on not: surekli ozelden soruldugu icin ekleyeyim dedim. yazi bana ait, tamamini kendim yazdim ve istediginiz yerde istediginiz sekilde kaynak belirterek veya belirtmeyerek kullanabilirsiniz. bu sadece bu entry'le sinirli da degil. istediginiz entry'mi istediginiz ortamda istediginiz gibi paylasabilirsiniz veya kullanabilirsiniz. kisaca buradaki tum entrylerimi sanki siz yazmissiniz gibi tepe tepe kullanabilirsiniz.

titanic'in batisiyla ilgili yeni ortaya atilan teoriler cok ilginc ve oncekilere gore cok daha mantikli. titanic battiktan sonra hayatta kalan yaklasik 700 kisiden 200'e yakini once abd'de sonra da ingiltere'de tanik olarak ifade verdi. bu kisilere toplam 50 bin soru soruldu ve verilen tum cevaplar not alindi. sonradan bu notlar kitaplastirildi. o gunden bu yana bir cok bilimadami verilen ifadelere bakarak geminin neden battigini cozmeye calisiyorlar.

geminin battigi aksam yolcularin bircogu daha once sahit olmadiklari 2 seye sahit olmuslardi. birincisi, tam gece 11:30 civarinda gemideki hava sicakligi birden bire dusmus, ikincisi bu sirada yildizlar o gune kadar hic olmadigi kadar parlakmis ve cok net bir sekilde gorulebiliyormus. simdi bu iki seye su sekilde cevap verilebilir: 1) buzdaginin oldugu bolgeye yaklasinca havanin sogumasi normal, 2) isik kirliliginin olmadigi 1912 tarihinde gokyuzunde, ozellikle okyanusun ortasinda cok sayida yildiz gorulmesi gayet normal.

ama isin asli oyle degil iste. birincisi, hissedilen soguk hava bir anda olan bir sey. yani hava sicakligi yavas yavas degil aniden 5-6 derecelik bir dusus gosteriyor ve bunu gemideki bir cok kisi farkediyor. ikincisi, o gece yildizlar her zamankinden daha parlak (akla 17 agustos'taki deprem oncesi gokyuzunde milyonlarca yildizin cok net gorulmesini getiriyor). gemi yaklasik 4 gundur yol almasina ragmen yolcular ilk kez yildizlarin ne kadar parlak oldugundan bahsediyorlar. oyle ki yildizlarin isigi okyanusa vurunca okyanusun yuzeyinde milyonlarca yildizin yansimasi gorulmus ve gokyuzunun nerede bitip nerede denizin basladigini ciplak gozle gormek mumkun degilmis (denizciler buna "soft horizon" yani "yumusak ufuk" diyorlarmis).

peki bunun sebebi nedir? her yil gronland'dan yola cikip kanada ve kuzey abd kiyilarina vuran bir okyanus akintisi var. bu akintinin adi labrador akintisi. bu akinti her sene gronland'da doguyor, gronland'in batisindaki buzdaglarini kopartip okyanusa savuruyor ve izledigi rota boyunca bir cok buzdagini yaninda tasiyarak kanada ve kuzey abd kiyilarina getiriyordu. titanic'in vurdugu ve batmasina sebep olan buzdagi da yaklasik 300 gun once gronland'dan kopup aylarca suren yolculuk sirasinda tam o noktaya gelen buzdagiydi.

peki bunun olayla alakasi nedir? labrador akintisi sadece denizde buzdaglarini tasimiyordu. ayni zamanda soguk ruzgarlari da tasiyordu. labrador akintisinin gectigi yerlerde hava sicakligi bir kac saniye icinde 5-6 derece veya daha fazla dusebiliyordu. bilimadamlari labrador akintisinin yakinlarinda yaptiklari arastirmalarda akintinin tam uzerinde ve 1 mil disinda yaptiklari olcumlerde deniz sicakliginin 13-14 derece kadar degisebildigini gozlemlediler. zaten o donemde titanic'in rotasi uzerinde gecen ve deniz sicakligini her 4 saatte bir not alan gemiler de bunu dogruluyordu. tam titanic'in battigi yerin civarindaki deniz suyu sicakligi diger yerlere gore 10-13 derece dusuk olarak kaydedilmisti.

yani tam titanic labrador akintisinin yanindan gecerken hava sicakligi bir anda 5-6 derece dusmustu ve herkes bunu farketmisti. hava sicakliginin esit olarak dagilmadigi yerlerde atmosfer bir lens gorevi gorebiliyor. ornegin collerde alcaktaki havayla yuksekteki hava arasinda cokca derece farki oldugu icin hava lens gorevi goruyor ve insanlar serap gorebiliyorlar. yine collerde bu sebepten dolayi gokyuzundeki yildizlar normalde oldugundan cok daha net ve parlak olarak gorulebiliyor. yani titanic'in gectigi yerde hava sicakligi arasinda keskin bir fark vardi ve bu da havanin kendisini kocaman bir lens yapmisti, kirilan isik yuzunden hem yildizlar oldugundan cok daha parlak gozukmustu hem de buzdagi is isten gecene kadar gorulememisti.

bu teoriyi ortaya atan kisi omrunu titanik'i arastirmaya adamis olan ingiliz bilimadami tim maltin ve bu teori bugune kadar titanic'in batisiyla ilgili ortaya atilan en mantikli teori gibi gozukuyor. daha once ortaya atilan teorilerde "titanic'in zirhinin yeterince guclu olmadigi" soylendi ama gemi o donemki askeri zirhli gemileri gibi duzenlenmisti ve buzdagina o sekilde degil baska herhangi bir acidan carpsaydi batmasi sozkonusu degildi. o gun titanic'in gozlemcilerinin durbunsuz oldugu soylenir ama durbun bu konuda zaten bir sey katmaz. insanlar uzaktaki bir seyi ciplak gozle farkederler, sonra da o seyi incelemek icin durbun kullanirlar. durbun uzaktaki bir seyi ilk kez farketmek icin degil zaten farkedilmis seyleri incelemek icin kullanilir. bunun disinda ortaya atilan baska teoriler de vardi, mesela titanic'in kaptaninin o gece sarhos olmasi gibi ama bunu destekleyen hicbir kanit yok. hatta gorgu taniklarina gore titanic'in kaptani yolculuk boyunca agzina hic alkol surmemisti cunku bu kendisinin son seferiydi ve bundan sonra emekli olacakti.

gemi batarken gorgu taniklarindan biri gokyuzune bakar ve onlarca, belki yuzlerce kayan yildiz gorur ve kucuklugunde kendisine "her yildiz kaydiginda bir insan olur" denmesini hatirlar. gercekten de o gun binlerce insan olecekti ve gokyuzunun parlakligi sayesinde kayan yildizlar cok net olarak gozlemlenebilecekti. bir de gemi batarken geminin battigi yerde gorulen bir toz bulutu veya duman vardi ve bu toz bulutu veya duman gokyuzunde bir noktaya kadar yukselip sonra atom bombasi sonrasi olusan bir mantar gibi havada tavan yapmisti. buyuk ihtimall soguk havayla sicak havanin birlestigi yerde titanic'in duman veya toz bulutu ilerlemesini durdurmustu.

gemi ilk batarken insanlari kayiklara doldurmak zordu cunku kimsey kayiklara binmek istemiyordu. insanlar hala titanic'in batmasinin imkansiz olduguna inaniyordu ve gemide kalmayi kayiga binmekten daha guvenli olarak goruyordu. zaten okyanusun ortasinda gece vakti gokyuzunde milyonlarca yildiz varken kucucuk bir kayiga atlamak cesaret isteyen bir seydir. bu yuzden ilk kayiklar yari yariya doldu ve sonradan insanlar kayiklara binmek isteyince is isten coktan gecmisti.

titanic dizayn edilirken batmamasi icin denizde olabilecek tum olasiliklar dusunulmus ve hemen hemen tum olasiliga karsi onlem alinmisti. mesela gemi ayni boyuttaki baska bir gemiyle kafa kafaya carpissa bile batmayacak sekilde dizayn edilmisti. yine gemi buzdagina tam karsidan veya tam yandan carpmayla da batmayacak sekildeydi. buzdagi gemiye olabilecek en kotu acidan carpmisti ve geminin alt kismindaki kompartmanlardan 6 tanesini yarip su almasini saglamisti. halbuki bu kompartmanlardan 4 tanesi su almis olsaydi gemi batmayacakti. yapilan olasilik hesaplarinda bir buzdaginin gemiye carpip 5 kompartmani birden yarma ihtimali %1 olarak hesaplanmisti cunku boyle bir sey olmasi icin geminin tam da buzdagina carptigi acidan carpmasi gerekiyordu. baska bir acidan carpilsaydi o kompartmanlarin 1-2 tanesi su alacak ve gemi kurtulacakti.

ne o gune kadar ne de o gunden sonra hicbir gemi hicbir buzdagina ayni acidan carpmadi. hicbir buzdagi hicbir geminin 6 kompartmanini birden kesemedi. bu da titanic'in buzdagina carpma acisinin olasiliginin ne kadar dusuk oldugunu gosteren bir baska ornek.

alman denizcilerin arsivlerine ulasan tim maltin burada titanic'in battigi yerden o gunlerde gecen son geminin seyir defterini buldu. bu gemi titanic'in battigi yerden 4-5 gun sonra gecmisti ve seyir notlarinda denizin yuzeyine cikan onlarca cesetten bahsediliyordu. hatta bu cesetlerden biri bebegine siki sikiya sarilmis bir anneye aitti. yine ayni geminin seyir notlarinda tam da titanic'in battigi yerden gecerken su sicakliginin 13 dereceden 0 dereceye dustugunden, gokyuzunun normalde oldugundan kat kat parlak oldugundan, olay yerinden ayrildiktan sonra deniz sicakliginin yeniden 13 dereceye ciktigindan bahsediliyor. o sirada geminin kaptani titanic kazasi hakkinda pek bilgi sahibi olmadigi icin bu cesetlerin nereden geldigini merak etmekteydi ve bu da notlara gecilmisti.

genelde titanic insa edilirken cimrilik yapildigi ve ucuz malzeme kullanildigi soylenir ama tarihi kayitlar bunun tam tersini soyluyor. white star line sirketi geminin yapimini irlandali bir taseron sirkete vermisti ve bu sirkete "hicbir masraftan kacinmamalari" soylenmisti cunku white star line bu gemiyi sadece para kaynagi degil ayni zamanda gurur meselesi olarak goruyordu. irlandali taseron sirket de tabi ki karini arttirmak icin en pahali malzemeleri kullandi ve cogu zaman o donemli gemi uzmanlarinin "gereksiz" dedigi ekleme ve guclendirme calismalarini bile ihmal etmedi. yani burada geminin insasini yapan sirketi suclamak biraz yersiz oluyor. zaten titanic'in kardesi olan ve ayni firma tarafindan ayni zaman diliminde insa edilen olympic 1. dunya savasinda askeri gemi olarak hizmet vermisti ve bir cok zirhli gemiden daha dayanikli cikmisti.

geminin buyuklugunden ve buzdagina carpis acisindan dolayi olacak ki gemi buzdagina ilk carptiginda yolcular hicbir sey hissetmediler. bazilari cok hafif ve birkac saniye suren bir sarsinti hissetti, bazilari onu da hissetmedi. zaten gemi o gune kadar denizde son surat yol almasina ragmen buyuklugu sebebiyle yolcular en ufak bir hareket hissetmiyordu ve guverteye cikilmadigi surece kendilerini sanki sabit bir binadaymis gibi hissediyorlardi. gemi buzdagina yandan carptigi icin cok ufak bir sarsilma oldu ve bazi yolcular bunu "herhalde geminin hizini aniden arttirdilar veya dusurduler" seklinde yorumladi. ayrica geminin buzdagina carpmasi sonucu geminin icindekilerin duyabilecegi hicbir ses cikmamisti.

white star line sirketinin ve titanic gemisinin ust duzey yoneticilerinden joseph bruce ısmay amerikan senatosunda olayi soyle anlatmisti: "aksam yorgun oldugum icin yatmistim. birazdan gece yarisi civari (saati tam hatirlamiyorum) birden bire sarsilarak uykumdan uyandim. etrafima baktigimda normal disi hicbir sey goremedim. odamdan cikip guverteye gittim ve kaptan edward smith'e ne oldugunu sordum. bana geminin buza carptigini ve cok ciddi zarar aldigini soyledi. daha sonra iceri geri dondum ve geminin muhendisini buldum, o da geminin cok zarar aldigini, zararin ne kadar oldugunun hala incelendigini ve geminin pompalarinin iceri giren suyu disari atarak gemiyi batmaktan kurtarabilecegini soyledi. sonra yeniden guverteye ciktigimda kayiklarin hazirlandigini gordum ve oradaki memurlara acele etmeleri emrini verdim. bundan sonra gemi batana kadar guvertede kaldim ve kadin ve cocuklarin kayiklara doldurulmasina yardimci oldum. gemiyi en son terkeden kayikta ben vardim. kaptani en son gordugumde guvertedeydi, sonra ne yaptigini ve akibetinin ne oldugunu bilmiyorum. "

titanic'i yaptiran irlandali sirketin yoneticilerinden thomas andrews gemideki yolcular arasindaydi. kendisinin gemide olma sebebi geminin ilk seferinde isleyisini gormek, bir sonraki gemide gelistirilebilecek seyler bulmak ve kaptanin herhangi bir sorusu olursa cevaplamakti. bay andrews geminin saglamligina kefildi ve gemide bulunma sebeplerinden biri de bunu kanitlamakti. bay andrews hayatini kaybedenler arasindaydi.

geminin cikabilecegi en yuksek hiz 80 donumdu (gemiyi tasiyan pervanenin bir dakikada 80 kere donmesi) ve gemi yolculuk boyunca 70-75 donumde ilerliyordu. yani gemi daha once soylendigi gibi tam hizla gitmiyordu. zaten o donemde ilk seferine cikan bir gemi tam hizla surulmezdi cunku geminin hangi sartlar altinda nasil davranacagini kestirmek zordu. gemiler once tam hizin altinda surulur, birkac sefer sorun cikmazsa tam hizla surulmeye baslanirdi. titanic de bu kurala tabi tutulmustu ve son hizinin %10 altinda bir hizda seyrediyordu.

joseph bruce ısmay senatoda yolculugun sonuna dogru suda ufak tefek buz parcalari gordugunu, bu konuda da uyari aldigini soyledi ama buzdagi konusunda ayni fikirde degildi. kendisi kazadan hemen sonra geminin carptigi buzdagini gordugunu, bunun da hayati boyunca gordugu ilk ve tek buzdagi oldugunu, rotalari onunde buz parcalari olsa da buzdagi oldugundan haberdar olmadigini soyledi.

bir not daha ekleyelim, normalde gemi batmaktayken herkes caninin derdindeydi ama gorgu taniklarinin anlattigina gore insanlarin kayiklara atlamak icin birbirini ezmesi, erkeklerin kadinlardan once kayiga binmeye calismasi, sirada kaynak yapma gibi olaylar hemen hemen hic olmamis. erkeklerin cogu kadinlara ve cocuklara verilen oncelige sonuna kadar saygi gostermis ve arada 1-2 tane kadin kiligina giren erkek olsa da bu cok nadirmis. insanlar o panik halinde bile birbirini ezmemek icin olabildigince caba sarfetmis. insanlari kayiklara cok hizli bir sekilde yuklemek gerekiyordu, bu yuzden her kayik denize indirildiginde o kayiga en yakin bulunan kadin ve cocuklar hizla bindiriliyor, baska gonullu kadin ve cocuk kalmadiysa mevcut yetiskin erkeklerden gonulluler secilip kayiklara bindiriliyordu. neredeyse son ana kadar insanlar titanik'in batmayacagina veya yardim gelecegine inandigi icin kayiklara binenlere cesur olarak bakiliyordu.

bir sekilde kendini kayiga atip gemiden kurtulanlar da 6-7 saat boyunca araliksiz kurek cekmek zorunda kalacakti. ornegin 2. kayikta hic erkek yolcu yoktu ve kadinlar sabaha kadar nobetlese kurek cekeceklerdi. sabah 7 gibi en yakindaki gemiye yani carpathia'ya ulasilmisti ve saatler suren kurek cekme iskencesi son bulacakti.

joseph bruce ismay'e geri donuyoruz. kendisi titanic'i en son terk eden kayikta olmasina ve gemiyi batmadan cok kisa sure once terk etmis olmasina ragmen geminin batis anini gormemisti veya gorduyse de o anin getirdigi travmadan dolayi hatirlamamaktaydi. kendisi sonradan yaptigi bir aciklamada "geminin batisini gormek istemiyordum, bunu gonlum kaldiramazdi, bu yuzden gonullu olarak gemiden uzaklasma yonunde kurek cekmeye basladim ve sirtimi gemiye dogru dondum" diyecekti. bay ismay geminin ikiye bolundugunu de gormemisti. kendisi herhangi bir patlama sesi de duymamisti.

gemi buza carptiktan sonra durdurulsa da 1-2 km daha yol almisti ve geminin carptigi buzdagi geride kalmisti. aslinda gemi buzdaginin oldugu yerde batmis olsaydi bir cok insan buzdaginin uzerine cikarak hayatini kurtarabilirdi. buzdaginin uzerinde olmak buz gibi soguk suyun icinde olmaktan cok daha guvenliydi. titanic filminde gemi buzdagina carptiktan sonra buzdagindan gemiye dusen bir buz kutlesi vardi ve henuz geminin batacagindan habersiz olan insanlar bu buz kutlesini parcalara bolup "kartopu" oynamaya baslamisti. bu kismen dogru olsa da cogu kisi buzu goremeyecekti. zaten gemiden kurtulan cogu kisi geminin carptigi buzdagini hicbir zaman gormedigini (carptiktan sonra bile) soyleyecekti.

gemiden suya indirilen kayiklara cogunlukla birinci ve ikinci sinif yolcularin alindigi, ucuncu sinif yolcularin bilerek bu kayiklara alinmadigi soylenir. zaten en fazla olen ucuncu sinif yolculardan olmustu ama bunun sebebi ozellikle bu kisilerin kayiklara alinmamasi degildi. genelde birinci ve ikinci sinif yolcular ust katlarda kaliyordu ve guverteye yakindilar. ucuncu sinif yolcular guverteye uzak olduklarindan guverteye ciktiklarinda birinci ve ikinci siniflarin arkasinda kalacakti. o kargasa ortaminda kimse sinif ayrimi yapacak halde degildi ama genelde arkalarda kalan ucuncu sinif yolcular kendilerine kayiklarda fazla bos yer bulamadilar.

istatistiklere gore birinci sinif bileti olan kadinlarin %97'si kurtuldu, ikinci siniftaki kadinlarin %86'si kurtuldu ve ucuncu siniftaki kadinlarin %49'u kurtuldu. birinci siniftaki cocuklarin %86'si kurtuldu (sadece 7 cocuk vardi), ikinci siniftaki cocuklarin tamami kurtuldu ve ucuncu siniftaki cocuklarin %31'i kurtuldu. birinci siniftaki yetiskin erkeklerin %17'si kurtulurken ikinci sinifta bu rakam %8, ucuncu sinifta %13'tu. toplamda birinci siniftaki yolcularin %62'si, ikinci siniftaki yolcularin %43'u ve ucuncu siniftaki yolcularin %25'i kurtulurken toplamda gemiye ayak basanlarin %37'si kurtuldu. gemideki 9 turk'ten 3 tanesi kurtuldu ve 6 tanesi hayatini kaybetti. bu turklerin biri 1. sinifta, diger 8 tanesi 3. sinifta yolculuk yapiyordu.

simdi mikrofonlarimiz titanic'te hayatta kalanlari kayiklardan kurtaran carpathia adli geminin kaptani olan arthur rostron'da. "new york'tan yola cikmistik ve avrupa'da birkac liman kentini ziyaret edecektik. pazar aksamina kadar hava gunesli ve gayet sicakti. pazar gecesi 12:35'te titanic'ten stres sinyali aldik. henuz yeni yatmistim ve beni uyandirip gelen mesaji haber verdiler. titanic bir an once yardim istiyordu ve bize belirtilen koordinatlar 41º 46' n, 50º 14' w seklindeydi. cok cabuk bir sekilde geminin dondurulmesini ve titanic'in bize verdigi koordinatlara dogru son hizla yola cikmayi emrettim. tek bildigim titanic'in acil bir sekilde yardim istedigiydi ama ayrintilari bilmiyordum. ustumu degistirdikten sonra yeni rotayi belirledik, sonra guvertede calisan tum elemanlara ne yapiyorlarsa birakmalarini, can simitlerini hazirlamalarini ve harekete gecmek icin hazir olmalarini emrettim. gemideki doktorlar da hazir bulunuyordu."

bay rostron devam ediyor: "saat gece 3:45'te, yani olay yerine varmamizdan 15 dakika once emir erlerim yanima geldi ve herseyin ve herkesin hazir oldugunu soyledi (titanic batmaya gece yarisi baslamisti ve 2 civarinda tamamen batmisti, yani carphatia olay yerine geldiginde cok gecti). ilk stres sinyalini aldigimizda titanic'e olan mesafemiz 58 mildi ve o gunun sartlarinda oraya ulasmamiz 3 bucuk saat surmustu. saat sabah 4'te gemiyi durdurdugumuzda ilk kayiga ulasmistik ve kayiktakileri kurtarip gemiye aldik."

bay rostron olayin oncesi hakkinda da bilgi veriyor: "saat 2:40 civari gokyuzunde bir fisek patladi. bunun titanic'e ait oldugu ve yardim fisegi oldugundan emindik. tahminlerimize gore bu fisegin atildigi yere hala 1 saat uzakliktaydik. biz hizla yol alirken biraz ilerde buyukce bir buzdagi gorduk. o buzdagina carpmamak icin etrafindan gitmemiz gerekiyordu ve bu da bizi biraz yavaslatti. buzdagina carpsaydik titanic'in basina gelen bizim de basimiza gelebilirdi. sonraki 1 saatte titanic'in battigi yere yaklastikca sagimizda ve solumuzda irili ufakli buzdaglari goruyorduk ve az cok titanic'in basina neyin geldigini tahmin edebiliyorduk. tam saat 4:10'da ilk gordugumuz kayigi kurtarirken hemen yanimizda bir buzdagi daha farkettik ve manevra yaparak kendimizi kurtardik."

ve devam ediyoruz: "ilk kayik yanimiza geldiginde kayigi yoneten denizci bize bagirarak yanlarinda sadece bir denizci oldugunu ve geminin kayiga iyice yanasmasi gerektigini, kayiktaki kimsenin kayiktan gemiye atlama konusunda tecrubeli olmadigini soyledi. gemiyi kayigin dibine kadar getirdik. kayiktaki herkesi tek tek gemiye aldigimizda gunes dogmaya baslamisti ve etraf yavas yavas aydinlaniyordu. etrafa soyle bir bakmak icin kafami kaldirdigimda 4-5 mil mesafede birkac kayik daha oldugunu gordum. yine ciplak gozle gorme mesafesinde 20 kadar buzdagi vardi ve bazilarinin deniz yuzeyindeki yuksekligi 30 metreyi geciyordu. birkac manevrayla buzdaglarindan kurtulduk ve sabah 8:30 sularinda etrafimizdaki tum kayiklardaki yolculari gemimize almistik."

bay rostron titanic'i hic gorememisti. titanic'in tam olarak battigi yerin neresi oldugu bilinmiyordu ama belli bir noktada cok sayida tahta parcasi bulunmustu. bu tahta parcalari buyuk ihtimalle rose ile jack'in tutundugu kapi ve gemiden kopan yuzlerce ahsap parcasiydi. sabah 8 civari titanic battiginda ona 1 saatten az mesafede olan ve yardima bir turlu gelemeyen californian gemisi olay yerine geldi. tahminlere gore titanic'ten suya indirilen kayiklardan biri haric hepsi bulunmus ve iclerindekiler kurtarilmisti. kalan bir kayigi arama-tarama calismalari sabah 11 civari baslayacakti. californian gemisi etrafi aramasina ragmen kaybolan kayigi bulamamisti.

daha sonra olenlere saygi icin carpathian gemisinin guvertesinde sembolik de olsa ufak bir cenaze toreni yapildi ve herkes kendi dilinde dua ediyordu. sag kalanlar ayni zamanda tanri'ya sukurlerini sunuyordu. hemen hemen herkes travma halindeydi. daha bir gece once luks bir gemide rahat bir yasanti surdururken simdi battaniyeye sarilmis canlarini kurtardiklari icin mutluydular. kayiklardaki hemen hemen herkes kurtarilmisti ama 3 kisi soguktan dolayi can vermisti. carpathian gemisi yavasca yol alirken arada sirada tek tuk denizin yuzeyine cikmis cesede denk geliyordu ama gemideki zaten travmatize olmus insanlari daha da kotu hale sokmamak icin bu cesetler gemiye tasinmiyordu. bazi cesetlerin uzerinde onlarin kim oldugunu anlamaya yarayacak seyler olabiliyordu (ornegin koynunda tasidigi saat gibi) ve bu tur esyalar gemi calisanlari tarafindan icerdeki misafirlere caktirilmadan kayiklarla aliniyordu.

bu arada bir tane kayik da bos halde bulunmustu. bu kayik epeyce zarar almisti ve batmaktaydi. kayigin icinde kimse yoktu. tahminen bu kayiktaki insanlar kayigin batacagini anlayinca yakinlardaki baska bir kayiga atlamislardi ve canlarini kurtarmislardi. bu kayiklarin bir tanesi 60-70 kisiyi tasiyabiliyordu ama bu kayikta tam olarak kac kisi oldugu bilinmiyordu.

titanic'ten carphatia'ya yollanan son mesaj "makine odasi tamamen sularla doldu" mesajiydi. bu mesajin saati 1:45 civariydi ve bundan sonra titanic'ten hicbir mesaj gelmeyecekti. carpathia gemisi titanic'e surekli mesaj yollayip "4 saat sonra oradayiz" "3 saatlik yolumuz kaldi" "2 saat kaldi" gibi bilgi veriyordu ama titanic henuz carpathia yari yoldayken battigi icin bu bilgilerin titanic'e pek faydasi olmadi.

o sirada dogudan batiya, batidan doguya giden gemilerin birbiriyle carpismamasi icin rotalar cizilmisti ve ingiltere ile new york arasinda yolculuk yapan her gemi bu rotalara harfiyen uymak zorundaydi. titanic de kendisine verilen rotaya aynen uyacakti. oyle ki o donemde tum gemilerin harfiyen kendilerine verilen rotalara uymasi bu rotalari tren rotasina ceviriyordu, istisnasiz baslangic ve bitis noktasi ayni olan her gemi ayni yoldan gececekti. eylul-ocak arasi gidilen rotalarla ocak-eylul arasi gidilen rotalar birbirinden farkliydi. ocak-eylul arasi gidilen rotalar buzdaglarindan mumkun oldugunca uzak durmak icin cizilmisti ve eylul-ocak rotasindan daha uzundu. buna ragmen titanic buzdagina carpmaktan kurtulamamisti.

kazadan 2 gun sonra carpathia'daki 3 doktor gemideki tum titanic yolcularini tek tek test ettikten sonra tamaminin fiziksel olarak saglikli olduguna karar verdi. tabi ki gemiden canli cikanlarin psikolojik travmasi yillarca, bazen omrun sonuna kadar devam edecekti.

titanic agirlik ve buyukluk olarak carpathia'nin 3 kati olmasina ragmen titanic'te de carpathia'da da toplam 20'ser kayik vardi. bunun sebebi carpathia'nin daha eski bir gemi olmasiydi. titanic en son tekniklerle yapilmisti ve yukarda bahsettigim gibi ekstra zirhlarla guclendirilmisti. ayrica geminin batmasi icin kompartmanlardan en az 5 tanesinin su almasi gerekiyordu. geminin batma ihtimali sifira yakin goruldugu icin normalde en az 50 kayik tasimasi gereken titanic'e sadece 20 kayik zorunlulugu getirilmisti. burada suclu white star lines sirketi degil ingiliz devletiydi, zira, ingiliz devleti bile titanic'in batirilmasinin cok zor, belki de imkansiz oldugunu dusunuyordu.

carpathia gemisi normalde new york'tan yola cikip avrupa'ya varacakti (yani titanic'in tam tersi bir rota cizecekti) ama olaydan sonra gemi 180 derece donerek new york'a geldi ve titanic'ten sag olarak cikan yolculari sehre birakti. bu carpathia gemisinin kaptaninin aldigi bir insiyatifin sonucuydu. o zamanlar bir gemide kaptan tam hakim sayilirdi ve kanunen istedigini yapabilirdi (hala oyle midir bilmiyorum). normalde titanic'in battigi yere en yakin olan yerlesim birimi halifax'ti ama new york'a gitmek buraya gitmekten daha guvenliydi cunku halifax'in etrafi da buzdaglariyla doluydu.

o donemde titanic dahil bir cok geminin haberlesme sistemi british marconi adli sirket tarafindan yapiliyordu. bu yuzden kaza ve sonrasi olanlar arastirilirken bu sirketin yoneticilerinin de ifadesi alinacakti. bu sirket gemilere sadece haberlesme aygitlari satmiyor ayni zamanda bu aygitlari kullanacak teknisyenleri de kendi bunyesinden yolluyordu. ornegin carpathia ve titanic gemilerindeki haberlesme teknisyenleri bu sirketin calisaniydi. carpathia gibi kucuk gemiler sadece bir telgraf teknisyeni aliyordu ve titanic gibi buyuk gemiler iki tane telgraf teknisyeni aliyordu. boylece telgraf teknisyenlerinden biri uyurken ve dinlenirken digeri gorevinin basinda oluyordu. kucuk gemilerde telgraf teknisyeni dinlenirken geminin dunyayla baglantisi kisa sureligine de olsa kesiliyordu. carpathia'nin haberlesme cihazinin mesafesi 100-200 mil arasindaydi (hava sartlarina gore degisiyordu) ve titanic'in haberlesme cihazinin mesafesi 1000 mile kadar cikabiliyordu.

charles lightoller gemideki kaptanin hemen altindaki gorevlilerden biriydi ve titanic'ten sag kurtulanlar icinde en yuksek rutbeye sahipti. kendisi kaza sirasinda 38 yasindaydi. kendisi white star line sirketinin diger gemilerinde kaptanlik yapmis olsa da bu gemide edward smith'in altinda ikinci kaptan gorevindeydi. titanic henuz sefere cikmadan once belfast ve etrafindaki sularda test surusunu de kendisi gerceklestirmisti. buyuk ihtimalle edward smith birkac ay sonra emekli olunca titanic'in kaptanlik gorevi de kendisine verilecekti. titanic'in test surusleri boyunca hava acik ve okyanus sakindi. yani gemi zor sartlar altinda test edilmemisti. ayrica testler sabah 10 civarinda baslayip aksam gunesin battigi saatlerde son bulunmustu. yani gemi gece saatlerinde de test edilmemisti.

test surusunden hemen sonra gemi southampton'a dogru yola cikmisti ve burada ilk yolcular alinacakti. test surusu sirasinda gemideki tum kayiklar tek tek suya indirilmis, bu kayiklar en ufak ayrintisina kadar incelenmis ve onaylanmisti. gemi 4 nisan'da southampton'a ulasip 6 gunluk hazirliklar sonrasinda 10 nisan'da ilk ve son seferinde yola cikacakti.

gemi southampton'da bekletilirken ingiliz mufettisler gemiye gelip en ince ayrintisina kadar incelemisti. kayiklar tek tek guverteye cikartilmis, her kayik herhangi bir delik olup olmadigi yonunde incelenmis, her kayiktaki kurek sayisi defalarca sayilip not tutulmus, gemideki diger arac gereclerin de yonetmeliklere uygun oldugu defalarca tespit edilip rapor tutulmustu. mufettisler sonunda gemiyle ilgili onaylari verip geminin her turlu testi gectigini ve yola cikmaya hazir oldugunu belirtmislerdi.

yukarda bahsettigimiz charles lightoller gemiden son ana kadar ayrilmamisti ve tum kayiklar ayrildiktan sonra bile gemide kalmaya devam etmisti. gemi battiktan sonra suya dusen bay lightoller, giydigi can yeleginin de yardimiyla suyun yuzeyine cikmisti. birazdan yakinlardaki bir kayiga tutunup ustune atlayan lightoller, bu kayiktaki insanlari sakinlestirip kayigi batan gemiden uzaklastirmaya calisti.

simdi mikrofonu charles lightoller'a veriyoruz: "gemide sondan bir onceki gozlem nobeti bana aitti. gorevim bittiginde kaptanla konusup odama cekildim. uzerime pijama gecirdim ve yatmak icin hazirlanmaya basladim. daha sonra bazi sesler duydum ve guverteye ciktim. kaptan smith oradaydi, etrafi biraz kolacan ettikten sonra bana kimse bir sey demeyince bana ihtiyaclarinin olmadigini, geminin de tehlikede olmadigini dusunup odama geri dondum. gemi buzdagina carptiginda zar zor belli olan bir gicirdama sesi gelmisti ve bu sesin de tam olarak onden mi yandan mi geldigi belli degildi. en basta kimse bunun ciddi bir kaza oldugunu dusunmuyordu."

bay lightoller devam ediyor: "ogle saatlerinde bize yakinlarda buzdagi olduguna ve dikkatli olmamiza dair bir mesaj iletildi, bunun hangi gemiden geldigini hatirlamiyorum. o sirada ogle tatiline cikmak uzereydim ve geminin kontrolu bay murdoch'ta olacakti. bu yuzden mesaji ona ilettim. daha sonra aksam 6 ile 10 arasindaki nobet bana aitti."

bundan sonra senatorler bay lightoller'a bazi sorular sordular:

-6-10 arasindaki nobetinde hic buzdagina carpma konusunda endiselendin mi?

-hayir efendim.

-kuledeki gozlemci sayisini arttirdin mi?

-hayir efendim.

-hava durumu nasildi?

-hem hava hem de deniz oldukca sakindi.

-bu surec icinde kaptan smith yaninda miydi?

-hayir, saat 9'a 5 kala geldi.

-yani saat 6 ile 9 arasinda orada degil miydi?

-o saatler arasinda onu hic gormedim.

-sonradan geldiginde aranizda bir konusma gecti mi?

-evet, 20-25 dakika boyunca hava durumundan, suyun durumundan, buzlu bolgeye olan yakinligimizdan, buzdaglarini onceden saptayabilmek icin yapmamiz gerekenlerden filan bahsettik.

bundan sonra kaptan smith "havada sislenme veya kotulesme olursa hizimizi dusurelim" diyecekti ama hava durumu gece boyunca hep acik ve sakin oldugu icin hic hiz dusurulmeyecekti. kaptan 9:25 civari yeniden iceri gececekti ve bay lightoller'a "en ufak bir supheye dusurecek durum olursa haber ver" diyecekti. bundan sonra bay lightoller kaptani gemi buzdagina carptiktan sonra gormustu ve bu da kendisini son gorusu olacakti.

gece 10'da gorev yeniden bay murdoch'a verilecekti. bu sirada nobet degisimi yapilirken bay murdoch ile bay lightoller arasinda buzdaglarinin hic lafi gecmeyecekti. ikisi havanin ne kadar temiz oldugundan, yildizlarin ne kadar net bir sekilde gozuktugunden, gorus mesafesinin ne kadar iyi oldugundan bahsettikten sonra gorev degisimi gerceklesti. gercekten de o gece yildizlarin normalden cok daha parlak olusu hem gemi murettebatinin hem de yolcularin dikkatini cekmisti.

bay lightoller gemiden kurtulusunu su sekilde anlatiyor: "gemi artik batmaktayken baska carenin olmadigini anlayip suya atladim. birkac saniye sonra su yuzeyine cikip ters donmus bir kayik buldum ve yuzerek o kayiga dogru tirmanmaya basladim. etrafima baktigimizda titanic'in on tarafi hemen hemen batmisti ve kayigin etrafinda bir suru can yelekli insan vardi. birazdan insanlar birer birer bu kayiga tirmanmaya basladi. titanic'in on tarafi batarken suda dalga olusturmustu ve bu dalga kayigimizi geminin oldugu yerden uzaga firlatti. neyse ki gemi batarken bizi de yaninda goturmemisti. kayiga atlayabilenler atladi. o anda kayik hala ters donmustu ve kayiga tutunabilenler ve tirmanabilenler hayatini kurtarmisti ama kayigi hicbir zaman duz donduremedik. etrafimizdaki herkesi yanimiza aldik ama bize yarim mil kadar mesafede can cekisen veya olmekte olan cok sayida insan vardi. gemide surekli vucudumuzun agirlik merkezini ayarlayarak kayiktan dusmemek icin gayret sarfediyorduk. yaklasik birkac saat sonra baska bir kayik gelip bizi aldi. bu kayikta bizimle beraber toplam 65-75 arasi yolcu vardi. sakin sularda bu sorun olmazdi ama dalgali sularda bu kadar yolcu tasimak o kayik icin cok buyuk bir riskti."

harold thomas cottam carpathia gemisinin haberlesme ve telgraf memuruydu ve kaza sirasinda henuz 21 yasindaydi. kendisi carpathia gemisine subat ayinda katilmisti ve 2 ay sonra titanic faciasi yasanmisti. simdi mikrofonumuz bay cottam'da: "gemideki tek telgraf memuru bendim ve belli calisma saatlerim yoktu. genelde gemi new york gibi buyuk sehirlere yakinken neredeyse hic uyumuyordum ama acik denizlerdeyken bol bol dinlenme firsatim oluyordu cunku buyuk sehirlerde surekli mesaj trafigi vardi ama acik denizlerde bu nadiren oluyordu. bazen de onceden belirlenen bir saatte buyuk bir geminin yakinlarindan gececeksek veya hava durumu kotuyse butun gun telgraf basinda bekliyordum. titanic'le karsilastigimizda new york'u terk edeli uzun bir sure olmamisti ve avrupa'ya dogru yol aliyorduk. gorevim geregi direk kaptana bagliydim ve gemide baska hicbir gorevim yoktu. bazen de onceden belirlenen bir saatte buyuk bir geminin yakinlarindan gececeksek veya hava durumu kotuyse butun gun telgraf basinda bekliyordum."

bay cottam devam ediyor: "genelde gunduz boyunca telgrafin basinda calisiyordum ve acik denizdeyken gece 12 gibi yatmayi adet edinmistim ama hangi saatte yattigima kaptan pek karismiyordu. tabi ki islerim yogun oldugunda erken yatmak gibi bir aliskanligim yoktu. sadece kaptan degil ayni zamanda yolcularin da mesaj alisverislerinden ben sorumluydum, bu yuzden bazi gunler islerim oldukca yogun oluyordu. ben gorevimin basinda uyanik degilsem acil bir durumda beni uyandirabilecek bir alarm sistemi mevcut degildi. gemimizdeki marconi sistemi sadece bir operator varken mesaj alip veriyordu.

o gece tum islerimi bitirmistim ve yatmaya hazirlaniyordum. telgrafin basindan ayrilmak uzereydim. ceketimi cikartmistim ama henuz ayakkabilarimi cikartmamistim. kafamda kulaklik takiliydi cunku parisian gemisinden tam o saatte gelmesi gereken bir mesaj bekliyordum. en gec 1-2 dakika icinde kulakligi cikartip yatacaktim. tam o sirada cape cod uzerinden bir mesaj geldi. bu titanic gemisi hakkindaydi. bundan sonraki 5 dakikada 3 mesaj daha geldi ve bunlar da titanic hakkindaydi. titanic'i arayip "son 7-8 dakikada sizin adinizda cape cod uzerinden 4 tane mesaj geldi, bundan haberiniz var mi?" diye sordum ve bana "hemen buraya gelin" dediler. hizla kaptana haber vermem gerekiyordu. kaptana haber verdigimde elime bir kagit tutusturdu, kagitta su anki koordinatlarimiz bulunuyordu. titanic'e bu koordinatlari bildirdim. sonra titanic'in koordinatlarini da ogrendik. bu sirada alman frankfurt gemisi titanic'i aramaktaydi ama bu aramanin sebebini bilmiyordum. bundan sorna olympian gemisi ile titanic arasinda bir arama oldu. titanic'i arayip olympian'in mesajini alip almadiklarini sordum ve almadiklarini soylediler. sonra titanic olympian'i aradi ve onlara baltic gemisini aramalarini tavsiye ettim. ardindan onlarla olan baglanti kalitemiz hizla dusmeye basladi."

yukarda daha once bahsettigim gibi titanic'ten carpathia'ya ulasan son mesaj "cabuk olun, makine odasi suyla doldu" seklinde bir mesajdi ama carpathia'nin o kadar mesafeyi o kadar kisa surede katetmesi mumkun degildi. bay cottam sonraki 3 gun boyunca hic uyumaya firsat bulamadi ve carsamba gunune kadar araliksiz olarak cevre gemiler arasinda telgraf trafigini fasilite etti.

alfred crawford titanic'teki hosteslerden biriydi. normalde gemideki calisanlarin cok azi hayatini kurtarabilmisti ama alfred sansli azinliktaydi. hikayeyi bir de onun agzindan dinleyelim. "gorevim odalari temizlemek, yataklari duzeltmek ve yolcularin diger ihtiyaclarini gidermekti. titanic'ten once de adriatic ve olympic gemilerinde ayni gorevde calismistim."

bugun abd'nin en buyuk magaza zincirlerinden biri olan macy's'in kurucusu olan bay ve bayan straus da alfred crawford'un oldugu bolgedeydi. bu ikili titanic filminde birbirine sarilip beraberce olen yasli ciftin ta kendisidir. alfed crawford'un anlattigina gore bayan straus once kayiklardan birine binmistir, daha sonra ayaga kalkip kocasinin yanina geri donmustu ve "seninle omrum boyunca hic ayrilmadik, sen nereye gidersen ben de oraya giderim" diyerek kocasiyla beraber olmeyi secmisti. straus ailesinin hizmetcisi bayan straus'un istegi uzerine kayiklardan birine binerek hayatini kurtarmisti.

neyse, alfred'e donelim. geminin kaptani edward smith burada alfred ve birkac arkadasina bir gorev veriyor. uzaklarda gozuken kirmizi bir isigi isaret ediyor ve bunun yakinlardaki bir gemi oldugunu dusundugunu soyluyor. alfred ve arkadaslarinin gorevi icinde 20-25 civari kadin olan bir kayigi o isiga yani gemiye dogru goturmek, kadinlari gemiye cikarttiktan sonra geri donup yeni yolcular almaktir. boylece iki gemi arasinda mekik dokunarak mumkun oldugunca kisi kurtarilacaktir. soyle bir sorun var, o da karsidan gelen kirmizi isikin gercekten bir gemi olup olmadigi bilinmiyor. alfred amca daha sonradan "uzun sure durmadan kaptanin gosterdigi yonde kurek cekmemize ragmen o kirmizi isigin kaynagina ulasamadik, gorunurde hicbir gemi yoktu" diyecekti. zaten kayiga secilen gorevlilerden genelde ciliz olanlar denk gelmisti ve bunlar kurek cekerken bile zorlaniyordu. sonunda kadinlardan gucluce olan 46 yasindaki margaret welles swift kurek cekme gorevini ustlenerek gorevlilerden birini bu gorevden kurtardi.

bu kayiktakiler titanic'in batis anina sahitlik ettiler ve gunes dogana kadar kurek cektiler ama kaptanin gosterdigi o isigin kaynagina bir turlu ulasamadilar. sabah gunes dogduktan sonra da carpathia gemisi tarafindan bulunup kurtarildilar. genelde o gunlerde soyle bir teori vardi: "kocaman bir gemi batarken yakinlarindaki herseyi de kendiyle beraber suyun icine ceker (suction)". mesela titanic filminde jack tam gemiden suya atlarken rose'a "suction'a dikkat et" diyordu. alfred basta olmak uzere bir cok gorgu tanigi boyle bir sey olmadigini soyledi. aksine, gemi batarken yarattigi dalga yuzunden yakinlardaki kayiklarin daha uzaga savruldugu soylenmistir.

albert crawford geminin kaza aninda yasananlari da soyle anlatiyor: "o gece nobetim 12'de bitecekti ve saat 12 civariydi. gorevimi teslim etmek icin siradaki gorevlinin gelmesini bekliyordum. o sirada bir ses duydum ve bir cok insan telasla odalarindan cikip guverteye dogru yol aldi. ben de merak edip guverteye ciktigimda bir buzdagini gecmekte oldugumuzu gordum. kisa sure icinde bir cok insan guvertede toplanmisti. birazdan iceri geri dondum ve kadinlarin cogunlukta oldugu kabinlere gidip onlari sakinlestirdim ve korkacak bir sey olmadigini soyledim. daha sonra can yelegi giyme emri gelince herkese tek tek can yelegini giyme konusunda yardimci oldum. can yelegi giyme emri buzdagina carptiktan 30 dakika sonra verilmisti ve kisa sure icinde herkes can yelegini giymisti. kayikla olay yerinden ayrilirken patlama benzeri bir ses duyduk, gemiyi biraz uzaktan goruyorduk ama batis anina sahitlik ettik. geminin on tarafinda isiklar tamamen kesildi ve bu bolum batmaya basladi, arka tarafta hala isiklar yaniyordu ve bu kisim henuz batmamisti. geminin arka tarafinda guvertede bir suru insan oldugunu gorebiliyorduk."

geminin su alan kismi on kismiydi, bu yuzden gemi tam ortadan ikiye ayrildiginda bir cok insan geminin arka tarafinin onden bagimsiz bir sekilde ayakta kalabilecegini dusunup umutlanmisti. geminin on kismi batmisti ama arka kismi hala suyun uzerindeydi. tabi gemi tam olarak ikiye kirilmamisti, arada hala ufak da olsa bir bag kalmisti ve geminin on tarafi arka tarafini da suyun derinliklerine cekecekti. geminin arka tarafinin kaderi cok az da olsa gecikecekti ama tamamen onlenemeyecekti.

daha once soyledigim gibi titanic'te 2 tane telgraf operatoru vardi. bunlardan biri kazadan sag olarak kurtulan harold bride idi. harold bride gemide jack philips'in altinda calisiyordu ve jack philips bu kazada en cok elestiri alan isimlerden biri. jack philips pazar gunu cok yogun bir sekilde calisiyordu ve yolcularin telgraf alisverisini ustlenmisti. californian gemisi ogleden sonra buzdaglarini gormustu ve titanic'e haber vermek icin harekete gecmisti. o sirada jack philips'in kulaginda kulakliklar vardi ve californian gemisinin telgrafcisi kendisine gayriresmi bir dil kullanarak "adamim her taraf buzla dolu, biz yerimizden pek kipirdayacak halde degiliz, aman dikkatli olun" diye seslenir. californian gemisi o anda titanic'e oldukca yakin oldugu icin ses cok gur bir sekilde gelir ve jack philips bir anda irkilir. zaten soylemin de gayri resmi bir dile sahip olmasindan olmasindan dolayi sinirlenir ve californian'in telgrafcisina "kapa ceneni, zaten isim basimdan askin" diye bagirir. jack philips californian gemisinden yapilan uyarinin bir geyikten ibaret oldugunu dusunmustur cunku karsidakinin soylem tarzi buna benzemektedir. sonradan gemi batinca olecek olan jack philips kazanin en buyuk sorumlularindan biri olarak gosterilmektedir.

simdi, harold bride'a geri donuyoruz. senatorlerimiz bay bride'i soru yagmuruna tutuyor.

-sayin bride, kaza gunu kaptanin geminin rotasi, yonu veya hizini degistirmesine sebep olan bir mesaj aldi mi?

-bildigim kadariyla hayir.

-herhangi bir gemiden herhangi bir uyari almadiniz mi?

-hatirladigim kadariyla hayir.

-bay philips size boyle bir mesajin varligindan bahsetti mi?

-hayir, hic bahsetmedi.

-kaptan white star'in gorevlileriyle hava durumu ve deniz kosullari hakkinda bir mesajlasmada bulundu mu?

-pazar ogleden sonra baltic gemisinin kaptaniyla bizim kaptan arasinda bir mesajlasma gecti, havanin ne kadar acik ve sakin oldugu konusunda ikisi de hemfikirdi.

-amerika gemisinden buzdagi uyarisi yollandiginda nobette miydin?

-boyle bir mesaj hatirlamiyorum. bay philips'e gelmis olabilir. bildigim kadariyla pazar aksama dogru kaptana buzlu bir bolgeye girdigimize dair bir uyari iletilmisti.

-bu uyari nereden gelmis?

-californian gemisinden.

-uyarida ne diyordu?

-uyarida californian gemisinin yolculuk sirasinda 3 tane buzdagina denk geldigi ve diger gemilerin dikkatli olmasi gerektigi soyleniyordu. bu resmiyeti olan bir mesaj degildi ama kaptana iletildi.

-mesaji direk californian'dan mi aldin?

-hayir, californian en basta beni aradi ama mesgul oldugum icin cevap veremedim. daha sonra californian'in baltic'e ilettigi bir mesaji yakaladim. bu herhalde bize iletmek istedikleri mesajdi.

-bu mesaji kaptana direk kendin mi ilettin?

-hayir, mesaji kaptanin memurlarindan (ikinci, ucuncu, dorduncu kaptan) birine ilettim.

-hangisi oldugunu biliyor musun?

-hayir, hicbirini ismen tanimiyorum.

-bundan sonra geceye kadar buzdaglariyla ilgili herhangi bir gemiden herhangi bir mesaj aldin mi?

-hayir bu aldigim ilk ve son mesajdi.

-aksam saatlerinde nobette sen mi vardin yoksa bay philips mi vardi?

-aksam 6 ile 7 arasinda yarim saatligine philips yemek yemege gittiginde ben vardim ama bundan sonra odama cekildim ve dinlenmeye basladim. saat 7'den itibaren nobette bay philip vardi.

kaza sirasinda bay bride odasinda uyumaktaydi ve geminin buzdagina carpmasi onu uyandirmaya yetmemisti. kaza sonrasi gelip kendisini uyandiran da olmamisti. kendisi zaten saat 12'de uyanip nobeti bay philips'ten alacakti ve bu esnada tam saat 12'de uyanmisti. bu da gemi buzdagina carptiktan 20 dakika sonraya tekabul ediyor. bay bride uyandiginda kazadan habersizdi, yan odaya yani bay philips'in yanina gitti ve nobeti devralmak icin geldigini soyledi. bay philips kendisine "sabahtan beri yigilan telgraflarla ugrasiyordum, isim yeni bitti" dedi. sonra da "sanirim az once bir buz kutlesine carptik, gemide hasar olabilir" diye ekledi. philips geminin seferden sonra belfast'taki harland & wolff* sirketine geri donup tamir edilmesi gerektigini dusunuyordu ama geminin aldigi zarar tahmin edilenin cok uzerindeydi ve gemi onarilamayacak kadar hasar almisti.

birazdan bay philip bay bride'a "sen gelip gorevi aldigina gore ben yatmaya gidiyorum" dedi. tam da odadan cikmak uzereyken kapidan iceri giren kaptan smith gorundu. kaptan iceri girip "merhaba" bile demeden "bir an once civardaki gemileri arayip yardim isteyin" emrini verdi. islerin vahim oldugu ortadaydi. bay philips nobeti yeniden devraldi ve etraftaki gemilere mesaj yollamaya basladi. bay philips civardaki gemilere 6-7 defa ust uste c.q.d. ve m.g.y. kodlarini yolladi. c.q.d. acil yardim istendigi anlamina geliyordu ve m.g.y. de uluslararasi sularda titanic gemisinin koduydu. bu mesajlara cevap pek gecikmeyecekti ve 1-2 dakika sonra bay philips'e birkac cevap birden gelecekti. bu cevaplardan biri carpathian'di ve gemi ziyadesiyle uzaktaydi. cevap veren ilk gemilerden biri de yukarda gecen frankfurt gemisiydi. ilk gelen iki mesaj kaptana iletildiginde kaptan yeniden operatorlerin yanina geldi ve baska mesaj olup olmadigini sordu. kaptan bay philip'e baska mesaj olup olmadigini sordu ve bay philip "olympic gemisiyle iletisim halinde oldugunu" soyledi. bundan sonra kaptan smith carpathia ile titanic'in koordinatlarini karsilastirdi ve aradaki mesafenin cok buyuk oldugunu gordu.

daha sonra bay philips guvertedekilere yardim etmek icin yukari cikmisti ve bay bride telgrafin basina gecmisti. frankfurt gemisi titanic'in koordinatlarini aldiktan sonra cevap vermeyi kesmisti cunku buyuk ihtimalle titanic'in cok uzakta olduguna karar vermisti. bay bride frankfurt'un carpathia'ya nispeten titanic'e daha yakinda oldugunu dusunuyordu cunku frankfurt'tan gelen telgraf sinyalleri carpathia'ya gore daha guclu ve daha netti. ya frankfurt'un telgraf sistemi daha gucluydu ya da frankfurt daha yakin mesafedeydi. yaklasik yarim saat kadar sessizligini koruyan frankfurt, titanic'le yeniden iletisime gecip "bir sorun mu var?" diye soracakti. bay philips buna sinirlenip frankfurt'a "aptal misiniz? tehlikede oldugumuz belli degil mi? bundan sonra bizim haberlesmelerimize karismayin" tarzi bir cevap yazdi. frankfurt titanic'e hicbir zaman koordinatlarini bildirmedi ve titanic'e tam olarak ne kadar mesafede oldugu o anda kesinlikle bilinmiyordu. sonradan frankfurt'un zaten cok uzakta oldugu ve olay yerine son hizla bile yetismesinin 10 saat surecegi ortaya cikti. zaten titanic'teki haberlesme memurlari sinirlenmisti ve frankfurt gemisine bundan sonra hicbir bilgi verilmedi. carpathia'nin haberlesme memuru olan bay cottam (yukarda bahsedilen sahis) da frankfurt'tan titanic hakkinda hicbir haberlesme almamisti. frankfurt olaya pek karismak istemiyor gibiydi. en azindan frankfurt'un haberlesme memuru bu durumdaydi.

simdi titanic deyince en fazla spekulasyona kurban giden isimlerden birine bakacagiz. frederick fleet gemideki iki gozlemciden biriydi ve o geceki gorevi ufukta buzdagi olup olmadigini incelemek ve kaptana haber vermekti. bilinen uzre bay fleet ve yanindaki arkadasi reginald lee buzdagini cok gec farketmisti ve kazaya engel olamamisti. 2012 yilinda kazanin yuzuncu yilinda bazi ingiliz eylemciler kendisinin mezarina durbun birakarak ustune "gec olsun guc olmasin" benzeri bir not biraktilar. bay fleet 4 yil boyunca oceanic gemisinde gozlemcilik yaptiktan sonra titanic'e gecmisti. titanic'in buzdagina carptigi aksam saat 10'da nobet degisimi olmustu ve symons ve jewell ikilisi yerine lee ve fleet ikilisi gecmisti. gorev degisimi sirasinda symons ve jewell ikilisi lee ve fleet ikilisine "denizde buz oldugugunu duyduk, gozlerinizi dort acin" benzeri bir uyarida bulunmustu.

simdi mikrofonlarimiz bay fleet'te: "saat 10'da gorevim baslamisti ve 2 saat ile 2 saat 20 dakika arasinda bir gorev surem vardi. buzdagini ilk farkettigimde hemen onumuzdeydi ve buyuk siyah bir kitle olarak gozukuyordu. buzdagini farkeder farketmez kaptan kabinine haber verdim. once bize verilen cani uc defa caldim, sonra da telefon acarak durumu bildirdim. telefonda ne gordugumu sordular, ben de hemen onumuzde buyuk bir buzdagi oldugunu soyledim. benim buzdagini farketmemle buzdagina carpmamiz arasinda ne kadar zaman oldugunu hatirlamiyorum (veya soylemek istemiyor cunku surenin az olmasi kendisinin gorevini iyi yapmadigi ve olumlerden sorumlu oldugu seklinde yorumlanacakti). buzdagini uzaktan ilk gordugumde ust uste konmus iki masa buyuklugundeydi ama yanina geldigimizde ve carptigimizda 15 metre civari bir yuksekligi oldugunu gorduk.

buzdagini gordukten sonra gemi yavaslasa da yoluna devam etti. buzdagina carptiktan sonra bile geminin tamamen durmasi biraz sure aldi. buzdagindan uzaklasmak icin dumen kirmistik ama bu yeterli olmadi cunku buzdagina yandan carptik, eger donmeseydik buzdagina tam burundan carpacaktik. buzdagina carptigimizda agir bir gicirdama sesinden baska bir ses cikmadi. carpma fazla siddetli degildi ve gozlem kulesinde cok ufak bir sarsintiya sebep olmustu. bundan sonra ucuz atlattigimizi dusunmeye basladim cunku cok siddetli bir carpisma olmamisti.

buzdagina carptiktan sonra 15-20 dakika kadar gozlem kulesinde kaldim ve sonra nobetim bitip yeni nobetciler gelince asagi indim. gemide nobet degisimleriyle gozlemcilik yapan toplam 6 kisi vardi ve kaza sonucu hepimiz hayatta kalmayi basardik. gozlem kulesinden asagi inince orada kimseyi goremedim ama birazdan yanimiza gelen memurlardan biri hepimizin guvertede beklendigini soyledi. guverteye vardigimizda insanlarin kayiklara bindirildigini ve kayiklarin denize indirildigini gorduk. sahsen 6 numarali kayiga yolcularin bindirilmesi ve bu kayigin suya indirilmesine yardimci oldum. daha sonra bay lightoller benim de kayiga binip oradaki yolculara yardimci olmami soyledi ve ben de kayiga bindim. kayikta 25 kadin ve 5 erkek vardi ve belki birkac yolcu daha alabilirdik. ilerde bir isik gorduk ve bunun bir gemi oldugunu dusunuyorduk. bu isiga dogru kurek cekmeye basladik ama benden baska kurek cekebilecek sadece bir kisi vardi. yeterince hizli degildik ve bir sure sonra o isik da bizden giderek uzaklasiyordu. etrafimizda suda yardim isteyen veya can cekisen birilerinin olup olmadigina baktik ama kimseyi goremedik. titanic batarken onunla beraber suya cekilmek istemedigimiz icin titanic'ten mumkun oldugunca uzaklasmak istiyorduk.

titanic'in batis anini goremedik. en son geminin isiklari tamamen sondu ve karanlikta geminin golgesi cok uzaktan belli oluyordu. sabaha karsi bir isik daha gorduk ve buna dogru kurek cekmeye basladik, bu carpathia gemisiydi ve bizi kurtarmaya gelmisti."

arthur peuchen geminin birinci sinif yolcularindandi ve 30 pound'a aldigi 113786 numarali biletle c-104 numarali odada kaliyordu. simdi mikrofonlarimiz bay peuchen'de: "yolculugun ilk gununden itibaren hersey cok sakin gecmisti. hava oldukca guzeldi ve hafif ruzgar disinda bir sey yoktu. gokyuzu de neredeyse bulutsuzdu. pazar aksamina kadar en ufak bir sorun veya aksilikle karsilasilmamisti ve herkes carsamba gunu new york'a varacagimizi dusunuyordu. pazar aksami arkadaslarim markleham molson, bay ve bayan allison ve kizlariyla beraber yemek yedik (kazadan hicbiri sag cikamadi). o aksama kadar titanic'te yedigimiz tum yemekler enfesti ama o aksamki ayri bir guzeldi. yemekten sonra kahve icmek icin oturma odalarindan birine gittik ve saat 9 gibi birbirimizden ayrildik. oradan ben sigara odasina gectim ve birkac arkadasim ile bulustum. saat 11'i 20 geceye kadar aramizda sigara icip sohbet ettik. daha sonra odama gectim ve yatmak icin hazirlanip pijamami giyecektim ki ufak bir sarsinti duydum (saat 11:40). bu sarsintinin sebebini merak ediyordum ama buyuk ihtimalle gemiye yandan vuran guclu bir dalga oldugunu dusunuyordum. o gece denizin cok sakin oldugunu ve hic dalga olmadigini biliyordum ve bu merakimi uyandirdi, bu yuzden ceketimi alip guverteye cikmaya karar verdim. merdivenleri cikarken bir tanidigima rastladim ve oldukca telasli bir sekilde bana bir buzdagina carptigimizi soyledi.

sonra o tanidik bana "geminin guvertesine cikarsan carptigimiz buz kutlesini gorebilirsin" deyince merakim iyice artti. soyledigi yere gittigimde guvertede cok az miktarda buz parcasi gordum. elime alip inceledigimde kar gibi yumusak oldugunu gordum. geminin kenarinda buz kalintilari vardi ve geminin buzdagina yandan carptigi belli oluyordu. birkac dakika guvertede takilip insanlarla sohbet ettikten sonra arkadasim hugo ross'un yanina gittim ve ona ciddi bir sey olmadigini, sadece bir buzdagini siyirip gectigimizi anlatacaktim. daha sonra bay molson'u bulmak icin odasina gittim ama bulamadim, kendisi guverteye cikmisti ve birazdan guvertede karsilastik ve 15 dakika kadar geminin buzdagina carpmasi hakkinda muhabbet ettik. bundan dakikalar sonra geminin hafif bir egimle durdugunu farkettik. gemi artik ilerlemiyor, oldugu yerde duruyor, gittikce artan bir egimle sanki suyun icine batiyordu.

bundan sonra bay hays'in yanina gittim ve "sakin, dalgasiz bir suda, ustelik tamamen durmusken gemi niye boyle bir egim yakalamis olabilir ki?" diye sordum. o da "bilmiyorum ama geminin batmadigini garanti ederim. birazdan yola devam ederiz herhalde" dedi. daha sonra yeniden buyuk merdivenlerin oldugu yere geldim (titanic filmindeki meshur "grand staircase") ve burada 10 dakika kadar bekledim. birkac dakika sonra panik icinde cok sayida insan merdivenlerden yukari cikmaya basladi. ben de bay beatty'i bulup durumun ne oldugunu sordum. o da fazla bir sey bilmiyordu ama "can yelekleri ve kayiklarin hazirlanmasi icin emir verildi" dedi. en basta buna inanamadim, hersey cok hizli gelisiyordu. hemen odama kostum ve ustumu degistirdim. once can yelegi, onun uzerine pardesumu giydim ve yeniden disari ciktim.

disarda bir suru insan toplanmisti. herkes can yelegi giyiyordu ve kadinlarla cocuklarin cogunlugu aglamaktaydi. karsimda bekledigimden cok daha ciddi bir goruntu vardi. ilk kez durumun ciddiyetini anlamaya baslamistim. disari ciktigimda kayiklarin hazirlandigini, ustlerindeki ortulerin kaldirildigini, kaptan smith ve lightoller'in etraflarina emir yagdirdigini gordum. birazdan kayiklarin hazirlanmasi islemine yardimci olmak icin gonullu oldum. kayiklar yavas yavas indirilmeye baslanmisti ve 6 numarali kayikta ben de kendime bir yer buldum. erkeklerin kayiklara binmesi kesinlikle yasakti, tek istisna her kayiga alinan 4-5 tane denizciden ibaretti. bu denizcilerin gorevi kayiklarda duzeni ve kayiklarin isleyisini saglamakti. ben de gonullu oldugum icin bana da boyle bir gorev verildi. daha once yatci oldugum icin denizcilik tecrubem vardi ve bu kayiklardan birini yonetmek benim icin cok da zor olmayacakti (bay peuchen kayiklardan birine atlamak icin gonullu oldugunda kayik coktan suya indirilmisti. bu yuzden bay peuchen'in halatlara tutunarak gemiden kayiga dogru cok dikkatli bir sekilde inmesi gerekiyordu ve bunu basarmisti da).

kayiklara yolcu yuklenmesinde muthis bir disiplin vardi. kimse kimsenin onune gecmiyordu ve erkekler kayiklara binmeye calismiyordu. kurallar harfiyen uygulaniyordu ve kimse itiraz etmiyordu. ilk kayikta binmek isteyen tum kadinlari aldilar ve kayik tamamen dolmamisti. baska binmek isteyen olsaydi onlari da alabilirlerdi ama kimse geminin tamamen batacagina inanmadigi icin hicbir kadin kocasindan ayrilip okyanusun ortasinda ufacik bir kayiga mahkum kalmak istemiyordu. kayiktayken bana mumkun oldugunca hizli kurek cekmem soylendi cunku birazdan gemi batacakti ve bizi de denizin derinliklerine cekecegine inaniliyordu. yanimizda nereden ciktigini goremedigim ve denize dusup oradan ciktigini tahmin ettigim bir de italyan bir kurekci vardi ama az once bilegini kirmisti ve bize pek faydasi dokunacak degildi.

gemiden biraz uzaklasmistik ki gemiden bize dogru islik veya duduk calindi. biz dikkatli bir sekilde gemiye dogru baktik ve bize megafonla "geri donun, kayiga daha fazla insan almalisiniz" dediler. kayigi yoneten denizci (robert hichens) "hayir geri donmeyecegiz, bu saatten sonra kendi canimizi kurtarmaya bakmaliyiz, geri donmek cok riskli" dedi ve bize yeniden kurek cekme emrini verdi. kayiktaki evli kadinlardan biri "kocami geride biraktim, o olecekse gerekirse ben de olurum" deyip kayikta isyan baslatti. digerleri de buna katildilar. liderimiz olarak atanan denizci oldukca gurultulu konusan, insanlari bagirarak bastirmaya calisan ve her iki lafindan biri kufur olan biriydi. boyle biriyle pazarlik olmayacagini anladigim icin ben sessizligimi koruyordum. adam dumenin basinda duruyordu ve ona birazdan "bak deniz cok sakin, bu havada dumen tutmak cok zor degil, kadinlardan biri dumeni tutsun sen de gel bize kurek cekmeye yardim et" dedim. bana susmami soyledi ve "bu kayigin lideri benim ve benim emirlerimi dinleyeceksiniz" diye bagirdi.

kurek ceken birkac erkek olarak onu alasagi edebilirdik ama aramizda kadinlar vardi ve ona karsi hepimizin hareket etmesi halinde kayik ters donebilirdi veya kargasada kadinlar denize dusebilirdi. dumeni de o tuttugu icin kayigin gidecegi yonu o belirleyecekti. sonunda pazarlik etmenin gereksiz oldugunu anladik ve kurek cekmeye basladik. titanic'ten giderek uzaklasiyorduk. birazdan bize uzaklardan beyaz bir isik gordugunu ve o isiga dogru gidecegimizi soyledi. 6 yildir yat sahibi olup denizcilik tecrubem oldugu icin ona gordugu isigin yildizlarin denizden yansimasi oldugunu soyledim. birazdan yanimizdan baska bir kayik gecerken liderimiz ona yakinlarda baska bir gemi olup olmadigini sordu. o esnada kendisinin denizcilikten pek de anlamadigini anlamis oldum.

bu sirada gozlerimi uzaktaki titanic gemisinden ayirmamistim. gemide kirilma baslamisti ve isiklar da sonmeye baslamisti. uzaktan gurleme/patlama benzeri bir ses duyduk ve hemen arkasindan 2 patlama sesi daha geldi. bundan sonra titanic'te isiklar sondu ve gemi karanliga gomuldu. birazdan uzaklardan bize yankili bir sekilde bagirma, ciglik, yardim isteme sesleri geldi. bunu duyan kadinlar da aglamaya basladi cunku titanic'te caresizce olen onlarin kocalari ve arkadaslariydi. o sirada gemiyle olan mesafemiz tahminimce 1 km civariydi. kadinlar bu kez yalvararak liderimizi titanic'e geri donup birkac kisiyi daha alma konusunda ikna etmeye calistiysa da o kimseyi dinlemedi. birazdan ciglik, aglama, yardim sesleri giderek azalmaya basladi. bundan insanlarin olmeye basladigini anlamistik ve icimiz urpermisti.

isiklar sondukten sonra titanic cok uzakta bir siluet gibi gozukuyordu. geminin batisina sahitlik ettiysem de ayrintili bir sekilde gordugumu soyleyemem. birazdan gemi 45 derecelik bir aciyla havaya kalkti ve sonra gozden kayboldu. gemi batarken ikiye ayrildigini gormedim ama ertesi gun ayni bolgeden gecerken bir berber diregi gorduk. saniyorum ki oylesine buyuk bir berber direginin gemiden kopup denizin yuzeyine gelebilmesi icin gemide bir patlama olmus olmasi sarttir. patlamalari duymustuk ama patlamalarin goruntusunu gormemistik. kayigimizda 30'dan az kisi vardi ve sonradan ogrendigime gore kayigimiz cok rahat 65 kisi tasiyabilecek buyuklukteydi yani cok rahat 35 kisi daha kurtarabilirdik. etrafta bir suru kayik vardi ve bunlari isiklarindan taniyabiliyorduk. bazi kayiklar kuzeye, bazilari guneye, bazilari doguya, bazilari batiya dogru kurek cekiyordu. her kayik birbirinden bagimsiz hareket ediyordu. bu carpathia gemisi gelip bizi toplayana kadar devam etti. sabah gunes dogdugunda ciplak gozle gorulebilecek 3 tane buzdagi gorduk, titanic'in bunlarin hangisine carptigini bilmiyorum. iclerinden en buyugu 100 metreden buyuktu ve bir buzdagindan cok ufak bir adayi andiriyordu."

bay peuchen'in anlattigina gore geminin sag tarafindaki bazi yolcular odalarinin camindan buzdagini gormuslerdi ve hic beklemedikleri bu goruntuden dolayi bircogu panik duymustu. bazi camlarin kenarinda buz birikmisti. bay peuchen baska ilginc bilgiler de paylasmisti. ornegin gemi buzdagina carptiktan sonra gemide hicbir sekilde alarm calinmamisti. geminin buzdagina carpmasindan dolayi olusan sarsinti cok guclu olmadigi ve olay gece 11:40'da meydana geldigi icin bir cok yolcu uykusunda yakalanmisti ve bazilari uyandiginda cok gecti. bay peuchen'in bizzat son anda bir sekilde uyanip canini zor kurtaran 2 kadinla tanismisti. bay peuchen cok konuskan, insanlarla iyi iletisim kuran ve cok cabuk kaynasan biriydi. bu yuzden kendisi gerek titanic'te gerek carpathia'da cok sayida insanla konusmus ve dertlesmisti. bu yuzden kendisinde cogu kisiden daha fazla hikaye mevcuttu. ayrica aksam saatlerinde yasanan ani hava degisimi ve havanin birden bire sogumasini farkeden kisilerden biri de kendisiydi. bay peuchen yatcilik yaptigi gunlerde bir buzdagina cok yaklastigi bir gun ayni sekilde birden bire soguyan hava ile karsilastigini hatirliyordu ve aynisini titanic'te yasamis olmasinin bir tesaduf olmadigini dusunuyordu.

gece 3 civarinda kuzeye dogru yol alan kayiklarin yolculari ilginc bir goruntuyle karsilastilar. kuzey yonunde gunes dogarken gozuken isik huzmelerine benzer isik huzmeleri vardi. sonradan ortaya cikti ki bu yolcularin gordugu seyaurora borealis adiyla bilinen kuzey isiklariydi. o gece gokyuzu cok parlakti ve milyonlarca yildiz ve onlarin denizdeki yansimasi cok net gorulebiliyordu. bununla birlikte kuzey isiklari da kuzeyde kendini gostermisti. olaydan kurtulan bir cok insan kuzey isiklarini gordugunu soyluyordu ama geminin battigi yerden gercekten kuzey isiklarinin gorulup gorulmeyecegi tartisma konusu.

gemi ilk battiginda onca insanin nasil hayatini kaybettigi anlasilamamisti. sonucta gorgu taniklarina gore hemen hemen her yolcuda can yelegi vardi ve bir cok insanin bogularak oldugu saniliyordu. isin daha da ilginci ertesi gun olay yerini turlayan carpathia ve californian gemilerinin hemen hemen hic cesetle karsilasmamiz olmasiydi. can yeleklerinin normal sartlar altinda insanlari olu veya canli olarak suyun uzerinde tutmasi gerekiyordu. olay yerinden birkac gun sonra gecen alman gemisi suyun yuzeyinde bir cok cesetle karsilasmisti. anlasilan olen insanlarin vucudu suyun icine dalmisti ve birkac gun sonra yeniden yuzeye cikmisti. belki de soguktan buz tutan insanlarin vucudu bundan dolayi agirlasmisti ve suyun uzerinde tutunmalari zorlasmisti. kazada olenlerin tamamina yakininin soguk sudan yolayi vucut isisini kaybederek 10-30 dakika icinde oldugu sonradan ortaya cikacakti.

bay peuchen senato'da konustuktan 1 gun sonra kayigin lideri olarak secilen robert hichens senatoya cagirildi ve sorgulamaya alindi. titanic buzdagina carptiginda dumenin basinda yine bay hichens vardi ve yaptigi manevra ile geminin buzdagina duz degil de yandan carpmasinda onemli rol oynamisti. gerci kendisi dumenin basindayken yaninda geminin 6. memuru olan james moody vardi ve yaptigi herseyi o onaylamisti, bu yuzden geminin batmasinda tum sucu kendisine yikamayiz. bay hichen kendisine verilen ve 65 kisi alabilecekken 30'dan az yolcusu olan kayigi geri dondurmeyerek 30'dan fazla cani kurtarabilecekken buna mani olmustu ve en buyuk sucu buydu.

simdi mikrofonumuz hichen'de: "aksam 8 gibi kaptan dairesine girmistim ve nobet sirasi bendeydi. yaklasik 2 saat boyunca kaptan dairesinde yan gorevlere bakacaktim ve sonraki 2 saatte (gece 10 ile 12 arasi) dumen sallayacaktim. aksam 8'de ilk gorevim asagi kata inip suyun sicakligini olcurtmekti cunku gemideki kaptanlar suyun donma seviyesine geldiginden supheleniyordu (zaten o gunlerde adet olarak her 2 saatte bir suyun derecesi alinip seyir defterine not olarak geciliyordu). daha sonra geminin 2. kaptani gozlemcileri telefonla arayarak ertesi gun sabaha kadar buzlanmayla ilgili dikkatli olmalari ve buzdaglarina karsi ekstra kayitli olmalarini soylediginde yanindaydim. bir sonraki gorevim geminin makinistlerinden birini bulup isiticilari acmasini soylemek oldu. gemide hava birden bire sogumustu ve herkes soguktan sikayet ediyordu. koridorlari ve odalari isitan isiticinin derecesi arttirilacakti. saat 10 oldugunda sonunda dumenin basina gectim ve gemiyi surmeye basladim.

hersey gayet iyi gidiyordu ve deniz oldukca sakindi. geceyarisina 20 dakika kala aniden 3 defa zil sesi duyarak irkildim. hemen birkac saniye sonra telefonda "tam onumuzde buzdagi var" uyarisini aldik ve o anda hemen karar vermek zorudaydik. gecenin karanliginda kaptan dairesindeydim ve onumdeki bir pusula disinda hicbir sey goremiyordum. bay moody birazdan "dumeni tamamen sola kir" emrini verdi ve olabildigince hizli bir sekilde dumeni sola kirdim ve geminin hizini olabildigince dusurdum. birkac saniye sonra bay moody yeniden "gemiyi sola dondur" diye bagirdi ve ben de "dumeni sonuna kadar dondurdum zaten" dedim. dumen daha fazla donemezdi. bundan sadece birkac saniye sonra geminin yan tarafinda oldukca guclu bir gicirti sesi duyduk ve gemi hafifce sarsildi. buzdagina carptigimiz cok acikti. birazdan kaptan smith kosarak yanimiza geldi ve "o neydi" dedi, ve bay murdoch "buzdagina carptik" deyince su alabilecek tum kompartmanlarin kapatilmasini emretti.

bay murdoch bunun zaten yapildigini soyledi. birazdan pusulanin yaninda geminin ne kadar yana yatik oldugunu gosteren bir alete baktik ve geminin 5 derecelik bir aciyla yatik oldugunu gorduk. saat 12'yi 23 geceye kadar dumenin basindaydim. o gun geminin saati 2 kere geri alinacakti (23 ve 24 dakika olarak) cunku batiya dogru ilerliyorduk ve her gittigimiz yerde yerel saate uymak zorundaydik.

birazdan kayiklari doldurmaya basladik ve beni de 6 numarali kayiga lider olarak gorevlendirdiler. bize ilerdeki parlak isiga dogru kurek cekmemizi soylediler cunku orada bizi kurtarabilecek bir geminin olduguna inaniliyordu. kayigimizdaki tum yolculari oradaki gemiye birakip geri donecektik ve yeni yolcular alacaktik cunku titanic'te herkese yetecek kadar kayik yoktu. benim kayigimda 38 kisi vardi, bunlardan ben dahil 4 tanesi erkekti ve bunlardan biri de dun ifade veren bay peuchen'di.

kayikta herkesin morali bozuktu ve bazilari titanic'e geri donmemizi soyluyordu. ben de onlara bunun gereksiz oldugunu, birazdan batan geminin bizi de denizin derinliklerine cekecegini, ilerde gordugumuz isiga vakit kaybetmeden gidip zaman kalirsa digerlerini kurtarmak icin geri donecegimizi soyledim. kavgayla veya tartismayla kaybedecek hic vaktimiz yoktu.

elimizden geldigince kurek cekmemize ragmen titanic'ten sadece 1 mil uzaklasabilmistik. karsidan gelen isigin bir balikci teknesine ait oldugunu tahmin ediyordum ama o kadar kurek cekmemize ragmen bir turlu ona yakinlasamiyorduk. yakinlarimizda 5-6 tane kayik vardi ve bunlardan bir tanesinin isigi yoktu. bu kayikta sadece 5-6 kisi vardi ve bunlardan biri gayet guclu bir itfaiyeciydi. iki kayigi birbirine bagladik ve itfaiyeciyi bizim kayiga aldik. boylece kurek cekmemiz daha da kolaylasacakti. ne kadar kurek cekersek cekelim gordugumuz isiga bir turlu yaklasamiyorduk, sounda oldugumuz yerde beklemeye basladik. ertesi sabah 8'de carpathia bizi alana kadar boyle bekledik. carpathia'ya cikarken kayigimdaki herkesin guvenli bir sekilde gemiye binebilmesi icin ugrastim ve gece boyunca dumen salladim. beni battaniyeleri kendime almakla, kufur etmekle ve viskileri tek basima icip vucudumu isitmakla sucladilar ama bunlarin hicbirini yapmadim.

bay peuchen ile kavga ettigimiz de dogru degil. kendisi kayiga bindikten 10 dakika sonra ortada hicbir sebep yokken kayigin liderligini ele gecirmeye calisti ve buna izin vermedim. bu yuzden bana karsi kizgin olabilir. bu kayigin lideri olarak ben belirlenmistim ve bunun degismesine imkan yoktu.

titanic battiginda ondan yaklasik 1 mil uzakliktaydik. gemideki tum isiklar kesildigi icin geminin batisini tam olarak goremedik. gemi tam batarken bazi cigliklar ve yardim isteyen insanlarin feryadini duyduk ama bu 2-3 dakika sonra azalarak kisa sure icinde tamamen kesildi. gemideki kadinlar paniklemesin diye onlara "bu bagirislar kayiklarin birbiriyle kurdugu iletisim" dedim.

kayigimizda bilegi veya kolu kirik italyan bir genc vardi. onun kayiga nasil bindigini kimse hatirlamiyor ama kadin kiyafetiyle kayiga bindigi soylentileri vardi. bunun dogru oldugunu dusunmuyorum ama onun nasil kayiga bindigini de bilmiyorum. dun bay peuchen onun sudan cikmis olabilecegini soyledi ama bu konuda bilgim yok.

ayrica bay peuchen'in soylediginin aksine kayiktaki kadinlar bana titanic'e geri donmem icin mudahelede bulunmadilar. bu tamamen bir yalandan ibaret. daha once soyledigim gibi gemi batarken gemiye 1 mil mesafedeydik ve kurek cekerek gemiye hizlica geri donmemiz zaten mumkun degildi. o sirada yapabilecegimiz hicbir sey yoktu. geri donup olenlerin cesetlerini toplamanin kimseye faydasi olmazdi.

elimizdeki isiklari kullanarak diger kayiklarla iletisim kurduk ve yerimizi onlara bildirdik. etraftaki diger kayiklar da ayni seyi yaptilar. titanic'ten cikip da uzakta gemi oldugunu dusundugu isiga dogru yol alan tek kayik biz de degildik. etrafimizdaki tum kayiklar o isigi gormustu ve bircogu oraya dogru yol aliyordu."

senatoda hichens'e gemiden geri donmesi yonunde yapilan bir cagri olup olmadigi soruldu. onceki gun bay peuchen boyle bir seyin varligindan soz etmisti. bay hichens ise "bana direk geri don diye bir emir gelmedi, kayiktaki kadinlari yakinlardaki guvenli bir gemiye biraktiktan sonra geri don" dendi ama civardaki hicbir gemiye ulasamadik" seklinde kendini savundu.

amerika'daki sorgulamadan sonra ingiltere'ye giden bay hichens, burada daha agir bir sorgulamaya tabi tutuldu ve 500'e yakin soruya cevap verdi. daha sonra travmaya giren, birkac defa kendini oldurmeye calisan bay hichens 1933 yilinda adam oldurmeye tesebbusten hapse girdi, 4 yil sonra hapisten cikti ve bundan 3 yil sonra hayatini kaybetti. bay hichens ne kadar sucludur bilinmez ama kendisinin titanic'ten sonraki hayati hic de mutlu gecmemisti.

titanic'ten sag olarak kurtulan bir cok yolcu olaylardan sonra psikolojik travmaya girmisti. bu yuzden ayni olayi anlatan 2 kisinin farkli sekillerde anlattigi gorulebiliyordu. cogu zaman psikolojik travmaya giren insanlarin olaylari aynen hatirlamasi cok zordu. ozel egitimli denizciler bile zaman zaman olaylari hatirlamakta zorluk cekebiliyordu. bu yuzden titanic olayinda da bir cok hikayenin birden fazla versiyonu var.

kaza sonrasi gerceklesen kurtarma calismalarinda en cok tepki cekenlerden biri californian gemisiydi. gercekten de 4 saat uzakliktaki carpathian olay yerine mumkun olan en hizli sekilde yetisirken yaklasik 45 dakika - 1 saat mesafedeki californian gemisi once cagriya ve mesaja ragmen kilini bile kipirdatmamisti. bu yuzden californian gemisinin kaptani olan stanley lord binin uzerinde olumden sorumlu tutuldu cunku californian olay yerine hizli bir sekilde gelebilseydi olenlerin cogu kurtulacakti.

olayi bir de bay lord'un agzindan dinleyelim: "o aksam 6:30'da iki tane buyukce buzdaginin ortasindan gecmistik ve bunlara carpmamistik. saat 7:15'te bir tane daha buyuk bir buzdaginin yanindan gectik ve guney tarafinda 2 tane daha buzdagi gozlemledik. daha sonra biz buz kutlesinin yanina geldik ve daha fazla ilerleyemeyecegimizi anlayinca geceyi gecirmek icin durduk (bu bir buzdagi degildi, denizin yuzeyindeki buz kutlesiydi, gemiyi batirma riski cok dusuktu ama ilerleyisini zora sokabilirdi). bundan hemen sonra titanic ve cevre gemilere mesaj gecip etrafta cok sayida buzdagi oldugunu ve dikkatli olmalari gerektigini soyledik. titanik'in telgraf operatoru bizim operatorumuze kizgin bir sekilde bagirip mesgul oldugunu soylemis ama sonucta verdigimiz buzdagi uyarisini aldiklari kesin."

bay lord devam ediyor: "hesaplamalarimiza gore titanic'in buzdagina carptigi yerle bizim buzlara takilip kaldigimiz yer arasindaki mesafe 19 ile 20 mil arasiydi. titanic buzdagina carptiktan sonra bu gemiden bize herhangi bir mesaj gelmedi. daha sonra titanic'in mesajini alan virginian gemisi bu mesaji bize iletmisti. bu mesaji aldigimizda ertesi sabah 6'ydi ve titanic coktan batmisti. sabah olay yerine dogru yola ciktik ve carpathian gemisinin kayiklari topladigini gorduk. bundan sonra bizim yapabilecegimiz fazla bir sey kalmamisti."

californian gemisinin hizi saatte 13-14 mile kadar cikabiliyordu. bu da geminin titanic'e gore 1 bucuk saat civari bir mesafede oldugunu gosteriyor. titanic buzdagina carptigi anda atilan mesaj sonrasi californian yola cikmis olsaydi titanic tamamen batmadan olay yerine yetisebilecekti cunku geminin tamamen batmasi 2 bucuk saat surmustu. bay lord'un anlattigina gore titanic'in rotasi californian'in rotasinin 20 mil kadar guneyindeydi ve bay lord buzlarin o kadar guneye gitmis olamayacagini dusunuyordu. kendisi titanic'i buzdaglarindan dolayi uyarmisti ama soyledigine gore titanic'in rotasi uzerinde buzdagina carpma ihtimalini dusuk olarak goruyordu.

senatorler bay lord'a pazar gecesi titanic'in isiklarini gorup gormedigini sordugunda bay lord "hayir" cevabi verdi. bay lord titanic'in 19 mil civari bir mesafede oldugunu ve denizde bu kadar uzagin gorunmesinin cok zor oldugunu savunuyordu. daha sonra sorgulama devam etti.

-o gece buzdan dolayi gemiyi durdurduktan sonra fazladan onlem aldin mi? ornegin fazladan gozlemci gorevlendirdin mi?

-hayir efendim.

-peki gemi durmadan once fazladan aldigin onlem oldu mu?

-evet, gozlemci sayisini ikiye katladik, geminin on ucuna (jack ile rose'un titanic'te meshur pozu verdigi bolgenin californian'daki versiyonu) fazladan bir gozlemci koyduk ve tum sure boyunca ben de kaptan odasindan ayrilmadim.

-sizi daha once baska bir gemi buz konusunda uyarmis miydi?

-onceki gun buradan gecen caronia gemisinden uyari mesaji almistik.

-tuttugunuz seyir defterinde hava durumu nasil gozukuyor?

-sabah sekizde hafif ruzgar ve acik hava vardi, oglen 12'de yine hafif ruzgar, cok hafif dalga ve acik hava vardi. aksamustu saat 4'te hafif ruzgar devam etti ve deniz sakindi. aksam 8'de yine hafif ruzgar ve sakin deniz sartlari vardi. gece yarisi 12'de deniz sakindi ve pek ruzgar kalmamisti. etrafimiz buzla kapli oldugu icin bir serinlik vardi. aksam 10 bucukta su sicakligi -4 civariydi ve gece yarisi -1 civariydi.

-su sicakligi yakinlarda buz kutlesi veya buzdagi oldugunun bir gostergesi olabilir mi?

-kuzey atlantikte bunu soylemek zor cunku bu sularda surekli soguk akintilar oluyor. bu soguk akintilar bazen buzlu bazen buzsuz oluyor. bazen hava sisliyken etrafta buzdagi olup olmadigini anlamak icin 10 dakikada bir suyun derecesini olcturuyorum ama buzdagi suyun derecesini sadece 1-2 derece etkiler.

-gece veya gunduz buzdagini tespit etmenin en kolay yolu nedir?

-hava aciksa kesinlikle ciplak gozle tespit etmektir.

-gozculere durbun vermenin bir faydasi yok mu?

-durbunun bu sekilde bir faydasi oldugunu sanmiyorum, gozlemcilerime durbun vermiyorum. acik havada ciplak goz durbunden daha etkilidir.

-titanic'in yardim isteyen mesajini aninda almis olsaydin ve yardim icin o tarafa yonelseyin, titanic'e ulasman ne kadar surerdi?

-en az 2 saat diye tahmin ediyorum. gece yarisiydi ve etrafimiz buzlarla kapliydi. oraya son hizla gitmemiz mumkun degildi.

-carpathia'nin kaza yerine ulasmasi yaklasik 4 saat surdu. siz kaza aninda titanic'e 20 mil uzakliktaydiniz. carpathia'nin kaza aninda titanic'e olan mesafesini biliyor musun?

-hayir efendim.

-carpathia'nin kaptaninin verdigi ifadeye gore onlar 53 mil mesafedeydiler. carpathia oraya sizden once ulasti.

-carpathia'nin kaza yerine hangi sartlarda geldigini bilmiyorum efendim. olay yerine geldigimizde kayiklardaki yolcular coktan kurtarilmisti. kaza yerinde titanic'in kalintilarini gorduk. ornegin bos kayiklar, ahsap kapilar, sandalyeler, yastiklar ve benzeri esyalar suyun yuzeyindeydi. suyun yuzeyinde birkac tane bos can yelegi de gorduk ama canli veya olu hic insan gormedik. etrafta birkac tane buzdagi gorduk, iclerinden en buyugunun yuksekligi 50 metreye kadar cikiyordu ve genisligi tahminen 200-300 metre civariydi (ufak bir ada kadar).

-bu buyuklukte bir buzdaginin sadece su ustundeki kismi bile titanic'ten daha buyuk olmaz mi?

-hayatimda titanic'i hic gormedim efendim (daha sonra kendisine titanic'in boyutlari aciklaninca: evet efendim).

-bir buzdaginin su altindaki buyuklugunu nasil hesaplarsiniz?

-bize ogretilen sey buzdaginin altindaki kisim ustundeki kismin yedi katidir efendim. yani bir buzdaginin su ustundeki kismi 100 feet ise su altindaki kismi 700 feet'tir.

-buzdaginin rengi neydi?

-gunduz gozuyle hepsi beyazdi ama gece vakti cogunun rengi griye kaciyor. siyah veya mavi denemez ama gri demek daha dogru olur.

-titanic'in buzdagina carptigi saatlerde telgraf operatorunuz gorevinin basinda miydi?

-hayir, gece 12'de odasina gittigimde isiklar kapaliydi. telgraf gorevlisi uyanikken isiklar her zaman acik tutulurdu, telgraf odasinda isigin kapali olmasi telgraf gorevlisinin uyuduguna isaretti.

-o halde titanic'in size yolladigi mesaji almamis olma sebebiniz bu olabilir.

-olabilir.

-pazar gunu sularin buzlu oldugu ve buzdaglarinin oldugu ortaya cikinca telgraf gorevlisine fazladan mesai vermediniz mi?

-hayir, buna gerek gormedik.

-telgraf gorevlisi uyanik ve gorevi basinda olsaydi titanic'in yolladigi yardim istegi size ulasir miydi?

-suphesiz ulasirdi.

-telgraf gorevlisinin calistigi belli saatler var miydi?

-telgraf gorevlisinin saatlerine hic karismiyordum ve kendi haline birakiyordum. kendisi genelde aksam 10 gibi yatiyordu ve ertesi sabah bana gece boyunca gelen mesajlari iletiyordu. titanic gibi cok buyuk gemileri saymazsak etraftaki hemen hemen her gemide birer telgraf gorevlisi vardi ve bunlar gunduz calisip gece ayni saatlerde uyuyordu. bu yuzden gece telgraf gelme ihtimali gunduze gore cok daha dusuktu ve geceleri bizim telgraf memurumuz da dinlenmeye cekiliyordu.

-gemilerde bir yerine iki telgraf gorevlisinin olmasi ve bu gorevlilerin nobetlese calismasi daha iyi olmaz miydi?

-kesinlikle, bu durumda hicbir mesaj kacirilmazdi.

-peki titanic'in mesaji size zamaninda ulassaydi ona dogru yol alir miydiniz?

-kesinlikle titanic'in oldugu yere yonelirdik.

-peki o gece yardim isteyen fisekleri veya mors isigini da mi gormediniz?

-fisek gordugumu hatirlamiyorum. gozlemcilerimden biri mors isigi gordu ama orada yardim istenmiyordu, verilen mesaj pek acik degildi.

-olayi daha detayli bir sekilde anlatir misin?

-gece 10 bucuk gibi kaptan odasindan ciktigimda yanimdaki memurlardan birine uzaklardan gelen bir isigi gosterdim. isik cok parlakti ve o gece gokyuzu parlak yildizlarla doluydu. o zamana kadar bir cok yildiz ve onun denizdeki yansimasini gemi isigi zannettigimiz olmustu. o gece gerek yildizlardan gerek onlarin denize vuran yansimalarindan dolayi (deniz de cok sakin oldugu icin) gokyuzunun nerede baslayip nerede bittigini, ufugun tam olarak neresi oldugunu anlamamiz cok zordu. yanimdaki memura uzaktan gelen parlak isigi gosterdim ve biraz baktiktan sonra "bu kesinlikle bir yildiza benziyor" dedi. ben de ona guvendigim icin konuyu daha fazla uzatmadim.

daha sonra alt kata indim ve makinistlerime her an hazir olmalarini, uzaktan bir isik gordugumu ve birazdan harekete gecme ihtimalimiz oldugunu soyledim. birazdan epeyce uzaktan bir geminin gectigini farkettik ve onlari arayip veya mesaj atip durumun ne oldugunu sormaya karar verdik. birazdan telgraf operatorumuzle karsilastim ve ona olanlardan haberdar olup olmadigini soyledim. bana tek kelimeyle "titanic" dedi. uzaktan golge seklinde gozuken ve isiklari bize dogru gelen geminin titanic olmadigindan emindim cunku titanic'in o gemiden cok daha buyuk oldugunu dusunuyordum. o gun gordugum gemi kucuk veya orta boy buharli bir gemiyi andiriyordu. yanimdakilere "o karsidaki gemi kesinlikle titanic olamaz" dedim.

birazdan gemi bize tahminen 4-5 mil mesafede durdu ve isiklarini cok net olarak gorebiliyorduk. saat 11:30 civarinda bu gemiye mors isigiyla sinyal yolladik ama hicbir cevap alamadik. sanki karsidaki gemi yolladigimiz mors isigini gormemisti veya gormezden gelmisti. saat 12'yi 10 gece bir defa daha mors isigiyla sinyal yolladik. sonra 12:30 ve 12:45'te sansimizi birere defa daha denedik. elimizdeki mors lambasi oldukca kuvvetliydi ve 10 mil kadar bir mesafeden belli olabiliyordu. birazdan karsimizdaki gemi tamamen durdu. onlarin etrafinin buzlarla kapli oldugunu az cok gorebiliyorduk ve bu konuda dikkatli olmalarini istiyorduk.

saat 12:40 gibi memurlarima o gemide herhangi bir hareketlenme olup olmadigini sordum ama aldigim cevaba gore bizim varligimizdan haberdar bile degillerdi. ben de endise edecek bir sey olmadigini dusundum ve gidip yatmaya karar verdim. saat 1'i ceyrek gece memurlardan biri bana ulasti ve "ilerdeki gemiden gokyuzune yardim fisegi atildi" dedi. ben de "o gemiyi arayip hangi gemi oldugunu ve derdi varsa derdinin ne oldugunu ogrenin" diye emir verdim. birazdan gemiyi aradik ama cevap gelmedi. ben de uykuya daldim.

sabah 4 bucuk gibi odamin kapisi acildi ve kapandi. gorevlilerimden biri benim uyuyup uyumadigimi gormek icin gelmisti ama o sesle uyanmistim. ayaga dikilip ne oldugunu sordum. gorevli benden korkmus olacak, hicbir sey soylemeden gozden kayboldu. ben de yeniden uykuya daldim.

bildigimiz kadariyla titanic bize 19 mil kadar uzakliktaydi ve o mesafeden mors lambasini gormemiz imkansizdi. zaten bu yuzden bu geminin titanic olmadigindan emindim. yardim isteyen fiseklere gelince, o kadar yildizli bir gecede 19 mil mesafeden atilan fisekler cok rahat kayan yildizlarla karistirilabilirdi.

ilginctir ki o sirada titanic'teki gorevliler de ayni saatlerde kendilerine 5-10 mil mesafede bir gemi gorduklerini, bu gemiyle mors lambasi yardimiyla haberlesmeye calistiklarini ama karsi tarafin hicbir sinyale cevap vermedigini soyleyeceklerdi. yildizli gecede her iki taraf da karsidakinin mors lambasini parlak bir yildiz veya yildizin denize yansimasi olarak gormus olabilirdi. bircoklari californian'in kaptaninin yalan soyledigini dusunuyordu ve hala bu goruste olan cok sayida insan var. californian kaptani belki buzlu denizde gece vakti yol alip gemisini riske atmak istememisti, belki yorgunluga yenik dusmustu, belki de gercekten titanic'in kendisinden yardim istedigini anlayamamisti. bu olayin gercek yuzunu belki de hic ogrenemeyecegiz.

bir teoriye gore titanic ile californian arasinda ucuncu bir gemi vardi ve hem titanic hem californian bu ucuncu gemiyle haberlesmeye calisiyordu. bu teori hicbir zaman kanitlanamasa da gorgu taniklarinin aciklamalari boyle bir seyin olmasinin imkansiz olmadigini gosteriyor. belki californian'in gordugu 5-10 mil mesafedeki ufak-orta boy gemi buydu ve titanic de ayni gemiyi gormustu. belki bu gemi bir sure sonra gozden kaybolmustu ve titanic'in "uzaktaki isigi bulmasi icin" gonderdigi kayiklar bu yuzden o isiga hicbir zaman ulasamamisti. bu olay uzun yillar esrarini korumaya devam edecek.

hugh woolner gemideki yolculardan biriydi ve sag cikan az sayida sansli erkekten biriydi. simdi mikrofonlarimiz bay woolner'da: "o aksam sigara odasinda oturmus gemide tanistigim birkac kisiyle muhabbet ediyorduk. hatirladigim kadariyla masamizda isvecli bir isadami olan bay steffanson vardi. masamizda kendisini bay smith ve bay kenneth olarak tanitan iki kisi daha vardi. kaza aninda da buradaydik. en basta geminin hizla yavasladigini hissettik ve birazdan guclu bir gicirti sesi duyduk. bu sesten sonra herkes oturdugu yerden kalkti ve bazi kisiler hizla odayi terk etti. birazdan arka tarafta carpan kapilar ve kosusturma sesleri duyduk.

ben de ayaga kalktim ve etraftaki insanlarin konu hakkinda goruslerini dinledim. simdi ismini hatirlayamadigim bir beyefendi "az once bir buzdaginin hemen dibinden gectik" dedi. o beyefendiyi ilk ve son gorusumdu ve kazadan kurtulup kurtulmadigini bilmiyorum. birazdan sigara odasini terk edip bayan candee'yi aramaya basladim cunku kendisine karsi ozel bir ilgim vardi. birazdan kendisini buldum. kendisine "sanirim ufak bir kaza oldu ama endise edecek bir sey yok" dedim. birazdan guverteye cikip yan yana yurumeye basladik. 10 dakika kadar yurumustuk ki birazdan alt katlardan can yelegi giyen bir suru insanin guverteye ciktigini gorduk. birazdan iceri gecip gorevlilerden birine can yelegi giymenin bir emir olup olmadigini sordum. sonra da kaptanin boyle bir emir verdigini ogrendim.

birazdan once bayan candee'ye sonra kendime can yelegi giydirdim. bayan candee bavulunu acip burada cebine sigacak ve kendisi icin onemli olan birkac esya aldi ve yeniden guverteye ciktik. yanimda fazladan bir can yelegi vardi ve guverteye cikarken gordugum ve can yelegi olmayan birine verdim. guverteye cikinca ilk hedefim bayan candee'yi kayiklardan birine bindirmek ve guvenli bir sekilde suya indigini gormekti. sansliydik ki bayan candee ilk kayikta kendine yer bulmustu ve kayik sorunsuz bir sekilde denize inmisti.

kaptan smith insanlarin kayiklara yuklendigi yerde ayakta bekliyor ve olayi organize ediyordu. kaptan mumkun oldugunca yolcuyu kurtarmak istiyordu ve cok caba sarfediyordu. en basta bir cok kadin gemiden ayrilip ufacik kayiklara binmek istemiyordu cunku gemi daha guvenli gibi gozukuyordu. zaman gectikce insanlar kayiga binme konusunda daha rahat davranmaya basladilar. kayiklar tamamen dolmadan suya indiriliyordu. bayan candee'yi kayiga bindirdikten sonra etrafa soyle bir baktim ve yapabilecegim baska bir sey olup olmadigini dusunmeye basladim. karsimda cok uzucu bir manzara vardi, kadinlar teker teker kayiklara yuklenirken kocalariyla vedalasiyordu ve bircogu kocasini bir daha hic goremeyecekti.

bay steffanson ile beraber bir cok kayigin yuklenmesine ve suya indirilmesine bizzat yardimci olduk. kayiklarin yuklenmesi isi cok duzenli gidiyordu, sirada kimse kimsenin onune gecmeye calismiyordu. erkekler arka tarafta duruyordu ve kadin ve cocuklara yer aciyordu. kayiklara binmek isteyen kadinlar cok rahat bir sekilde kayiklara binebiliyordu. birazdan bay steffanson ile etrafi kolacan etmek icin guvertenin bir alt katina indik ve burada kaybolmus halde 3 tane kadin bulduk. bunlari en ust kata cikartip kayiklara bindirdik.

kaptan smith'ten baska memur murdoch da canla basla calisiyor, insanlarin kayiklara guvenli bir sekilde binebilmesi icin bir o yana bir bu yana kosuyordu. etrafta gorebildigim bayan straus (yukarda bahsettigim macy'nin kurucusu) haric tum kadinlar kendilerine kayiklarda yer bulmustu. kayikta kendilerine yer bulamayan hicbir kadina rastlamamistim. bayan straus israrla kocasindan ayrilmamak icin diretiyordu. en sonunda bay straus'a "kayiklardan birinde fazladan bosluk var, isterseniz her ikinizi de kayiga bindirebiliriz" dedik ama bay straus "diger erkekler dururken kayiga neden ben bineyim ki?" diye itiraz etti. bay ve bayan straus gemide beraber can verdiler.

gemideki en son kayiklar indirilirken geminin sag kanadinda bir karisiklik cikti. bu kayik oncekilere gore daha doluydu ve icinde kadin, erkek ve cocuklar vardi. birazdan cikan kargasadan sonra yukari dogru dogrultulan bir silah gordum. bay murdoch silahini havaya tutmustu ve bu son kayiga binmek isteyen onlarca erkege geri cekilmelerini soyluyordu. insanlar artik gemide kalirlarsa hayatta kalma sanslari olmadigini anlamislardi ve kayiklara binmek istiyorlardi.

kayiga atlamaya calisan bir suru erkek vardi ama sonradan alt siniflardan gelip kendilerine yer bulamayan bir cok kadin vardi. bu kadinlarin son kayiklara doldurulmasi icin yer acilmasi gerekiyordu. bu yuzden bay murdoch'a yardim etmek icin o bolgeye dogru hareket ettik. kadinlara yer acmak icin bazi erkeklerin kollarindan ve bacaklarindan tutup kayiklardan cikartmamiz gerekti. cok aci bir sahneydi. birazdan kiyafetlerinden fakir oldugu anlasilan ve italyan gocmenine benzeyen birkac kadini kayiklara bindirdik ve kayigi suya indirdik. bu kez isvecli arkadasima "burada yapacak bir seyimiz kalmadi, alt kata inip orada birilerinin olup olmadigina bakalim" dedim.

guvertenin alt kati tamamen bosalmisti ve burada tek bir kisi bile goremedik. bu kattaki isiklar yavas yavas gucunu kaybediyordu ve kat kizil renge burunmustu. guvertenin bu katinda asagi yukari yuruduk, her yana baktik ama bir tane bile insan bulamadik. guverte yavas yavas suyla doluyordu ve gemi belli bir acida yatik duruyordu. guvertenin bu katinda yokus yukari ciksak da er ya da gec su oldugumuz yere ulasacakti. birazdan yeniden guvertenin en ust katina cikmaya karar verdik.

birazdan suya atlamak zorunda kalacaktik cunku gemi eninde sonunda batacakti. gemide kalmanin bir yarari yoktu. tam o sirada gemideki en son kayik suya indiriliyordu ve bize 3-4 metre mesafedeydi. kayik buyuk olcude doluydu ama birkac kisilik bos yer oldugunu gormustuk. bay steffanson'a "haydi su kayiga atlamayi deneyelim" dedim. kayiga atladigimda gogsum kayigin kenarina carpti ve giydigim can yeleginin yaptigi yastik etkisiyle oradan sektim ve suya dusmek uzereyken kayiga son anda tutundum. kayik suya indirilirken ayaklarimda suyu hissediyordum. birazdan can havliyle kendimi kayigin icine attim. bay steffanson da kayiga cikmama yardimci oldu. birazdan kayigin hemen yaninda suda cebellesen bir adam gorduk ve onu da kayiga aldik. kayigimizda biz dahil 6 yetiskin erkek ve 30 kadin-cocuk vardi. kayigimizdaki kadinlardan birinin dirsegi kirilmisti.

birazdan kayigin kenari geminin kenarina dokundu. gemi hizla su aliyordu ve geminin batis hizi giderek artiyordu. titanic'in fazla omrunun kalmadigi konusunda hicbir suphe yoktu. kayikta titanic'in memurlarindan hicbiri yoktu ama gemideki denizcilerden biri vardi. dumeni bu kisi aldi ve ilerde diger kayiklarla yan yana geldigimizde oradaki memurlardan biri bolgedeki tum kayiklarin liderligini ustlendi.

en basta hizlica kurek cekerek titanic'ten uzaklasabildigimiz kadar uzaklasmaya calistik. titanic tamamen battiginda gemiye olan uzakligimiz 150 metreden azdi. batis aninda diger kayiklara gore titanic'e cok daha yakindik. geminin batisina sahitlik ettim. gemi batmadan once 30 saniye kadar suyun ustunde duz durdu ve sonra aniden suyun altina dogru dalisa gecti (bu iki parcaya ayrilan geminin arka kismiydi cunku ilk kismi hizlica suya battiktan sonra arka kisim bir sure daha ayakta kalmisti). bundan sonra geminin bizi de suyun icine cekecegini dusunuyorduk ama boyle bir sey olmadi (yukarda bahsettigim suction olayi).

hicbir patlama sesi duymadik ama cok uzaktan gelen gok gurultusune benzeyen bir gurleme sesi duyduk. daha sonra nereye gittigimizi bilmeden sadece geminin battigi yerden uzaklasacak sekilde kurek cekmeye basladik. epeyce bir sure kurek cektikten sonra diger kayiklarin oldugu yere geldik. gozlerimiz karanliga alisana kadar etrafimizda fazla kayik gormesek de bir sure sonra gozlerimiz karanliga alisti ve etrafimizda cok sayida kayik gorduk. kayigimizda bir gaz lambasi bulmustuk ama icinde hic gaz kalmamisti, yani lamba kullanissizdi. birazdan bir cok kayik iplerle birbirine baglandi. bu sirada kimse geri donup titanic'ten sag kalanlari almak icin herhangi bir caba sarfetmedi. birazdan kurek cekmeyi tamamen biraktik ve denizde oylece bekleyip gunesin dogmasina kadar bir sey yapmadik. sonra carpathia gelip bizi kurtardi.

gece boyunca hicbir isik veya hicbir geminin yakinlarda olduguna dair bir isaret gormedik. cok uzaklardan bir fisek gorduk ve carpathia gemisi de saatler sonra bu fisegin geldigi yonden geldi ama bu fisegi kimin attigini bilmiyorduk. sabah gunes dogunca carpathia gemisi bize gelmeden once baska bir olay oldu. kayiklardan biri yanimiza yanasti ve bu kayigin lideri kayigindaki 5-6 kisiyi bizim kayiga gecirdi ve titanic'in battigi yere yoneldi. bu kayik olay yerinde sag kalanlar varsa onlari toplayacakti. bu 5-6 kisi kayigimiza binince kayigimizda hafif bir cokuntu oldu ve suya biraz daha battik. bu bahsettigim kayik bay lowe'nin kayigiydi ve cevredeki her kayiga 5-6 yolcu verip onlardan iyi kurek ceken birer kisi aldiktan sonra titanic'in battigi yere yoneldi.

gunduz gozuyle bir cok buzdagini ciplak gozle gorebiliyorduk ama bize en yakin olani birkac mil otedeydi. gunes isigi bu buzdaglarina cesitli acilardan vuruyordu ve bulundugumuz yerden bazilari beyaz, bazilari mavi, bazilari da gri gozukuyordu. tahminimce iclerinden bir tanesi titanic'ten bile buyuktu. digerleri de cesitli boyutlardaydi."

yolcular arasinda bir tanesi vardi ki canini zar zor kurtarmisti. amerikan ordusunun emekli albaylarindan olan ve hobi olarak tarihle ilgilenen archibald gracie'nin hikayesi titanic deyince akla gelen ilk hikayelerdendir. bay gracie'nin hikayesi kazadan sonra sadece insanlarin nasil kurtulduguna degil nasil oldugune de isik tutmaktaydi. simdi mikrofonlarimiz bay gracie'de: "o gece saat 12 civari uyandigimda geminin durmakta oldugunu farkettim. normalde geminin makinesi calisirken cok dikkatli dinleyince bunun sesini duymak mumkundu ama ortalikta hic makine sesi yoktu. daha onceden geminin ne kadar sessiz calistigina dair sohbet ediyorduk ve bu her zaman benim ilgimi cekiyordu cunku neredeyse bir sehir buyuklugunde bir kutle okyanusta yol aliyordu ve biz odalarimizda sanki hicbir sey yokmus gibi oturuyorduk. neyse, o gece uykulu bir halde olmama ragmen birseylerin ters gittigini anlamistim ve odamin kapisindan disari dogru kafami uzattigimda kimseyi goremedim. ortalikta en ufak bir ses veya telas havasi yoktu.

bu bana garip gelmisti, ustume birseyler giyip guverteye cikma karari aldim. birazdan guvertenin en ustten ikinci katindaydim ve insanlarin kumelenip heyecanli heyecanli konustugunu gordum. herkes geminin yanlarini inceleyip az once duyduklari sesin nereden geldigini anlamaya calisiyordu. birazdan guvertede bir adam belirdi ve adamin iki avucu buzla doluydu. adam geminin bir buzdagini siyirip gectigini soyledi ve meraklanan insanlar buz parcasina dokunmak icin sabirsizlaniyordu.

geminin yan yatip yatmadigini merak ettigim icin guverteyi biraz inceledim ama en ufak bir yana yatma kestirememistim. birazdan arkadasim clint smith ile bir araya geldik ve odalarin oldugu yere gittik. bu anda gemide hafif bir yatiklik farkediliyordu ama insanlari panige sevk etmek istemedigim icin bu konuda agzimi acmadim. bunu clint de farketmisti ve bana "ne olursa olsun birbirimizden ayrilmayacagimiz" konusunda soz verdik. hemen odama donup hizla 3 tane bavul hazirladim. birazdan bizi kurtarmaya baska bir gemi gelirse esyalarimi bir an once alabilmeyi istiyordum.

guverteye yeniden ciktigimda yukarda bay ismay'i gordum. kendisinin yuzunde en ufak bir korku veya endise gormeyince durumun o kadar da ciddi olmadigini dusundum. etrafa baktigimda ben haric herkesin bir can yelegi oldugunu gordum. birazdan itirazlarima ragmen bana da bir can yelegi bulup giydirdiler. guvertenin en ust katinda kadinlar kumelesmisti ve cogu endiseliydi. onlari sakinlestirmek icin korkacak bir sey olmadigini soyledim. sonra onlara uzaklarda gordugum guclu bir isigi gosterdim ve "su karsidaki gemi bizi kurtarmaya gelecektir" dedim.

o gece gokyuzunde cok fazla yildiz vardi ve bu yildizlar normalden daha parlakti. bu yuzden uzaklarda gordugumuz isigin yildiz oldugunu dusunenler vardi ama ben onun baska bir gemiye ait olduguna emindim. tahminimce bu gemi bize 5-6 mil uzaklikta olmaliydi. aradan bir saat gectikten sonra insanlarin onemli bir kismi kayiklara bindirilmisti. birazdan geminin 6. kaptani moody yanimiza gelip yerde hayali bir cizgi cekti ve "bu cizgiyi hicbir erkek gecmeyecek" dedi. kayiklara sadece kadinlari almak istiyorlardi ve cogu erkegin bununla bir problemi yoktu.

birazdan yanimizdan bay ve bayan straus gecti ve kendi aralarindaki konusmalari duyulabiliyordu. konusmada gemide kalip beraberce olecekleri konusu geciyordu. bayan straus kocasi olmadan kayiga binmek istemiyordu, bay straus da onca erkek icinde kendisine ayricalik yapilmasini gururuna yediremiyordu. sonunda ikisi de gemide kaldi.

birazdan geminin sigara odasinda 4 tane beyefendi gordum ve ucunu hemen dorduncuyu biraz sonra tanidim. gemide ne olup bittiginden bagimsiz olarak kendi aralarinda muhabbet ediyorlardi ve bir plan tasarliyorlardi (ek bilgi: gemi battiktan sonra 4 kisiden kurtulan olmadi). birazdan arkadasim bay smith'le bulusup guvertenin sol tarafina cikip kayiklara kadinlarin yuklenmesine yardimci olduk. kayiklara kurek cekiciler disinda hicbir erkek alinmayacakti.

biz sol taraftaki son kayigi yuklerken gemi sol tarafina dogru keskin bir sekilde yatmaya basladi. bunun uzerine bir emir verildi ve buradaki herkes geminin sag tarafina gecti. birazdan sol tarafa geri donup orada kalanlarin olmadigina baktigimizda kaybolmus 3 tane kadin gorduk ve bunlari sag tarafa getirip kayiklara bindirdik. birazdan bir el silah sesi duyuldu ve bunun bay lightoller tarafindan ateslendigi soylendi.

tam olarak kac dakika oldugunu hatirlamiyorum ama kisa bir sure sonra geminin guvertesi suyla dolmaya basladi. o zamana kadar surekli kosusturuyor ve insanlara yardim ediyorduk ve tum bu telasede geminin batmakta oldugunu pek farketmemistim ama yavas yavas aci gercekle yuzlesme vakti gelmisti. arkadasim smith'le beraber hizla geminin kic bolgesine dogru kosmaya basladik ve pek kurtulma sansimiz olmadiginin bilincindeydik. o sirada kayiklarin tamami kadinlarla yuklenmisti ve bize gemide baska kadin kalmadigi soylenmisti ama birazdan alt kattan bir suru kadin ve erkegin guverteye hucum ettigini gorduk. (alt sinif bilet alan bir suru insanin guverteye cikma sansi olmamisti ve bu insanlarin cogu kayiklara binememisti).

guvertenin suyla dolan kismindan henuz kuru olan kismina atlamaya calistik ama basarisiz olduk. tam o sirada gemi biraz daha suyun icine gomuldu ve bundan dolayi olusan buyukce bir dalga guverteyi tamamen silip supurdu. etraftaki herkes bir yerlere savrulmustu ve cogu insan tutunabildigi herseye tutunmaya calisiyordu. ben de demir bir korkuluga tum gucumle yapismistim. dalganin etkisi gecince kafami saga ve sola cevirip bay smith'i aramaya basladim ama hicbir yerde gozukmuyordu. dalgadan once etrafimda gordugum yuzlerce insandan neredeyse eser kalmamisti ve etrafta tek tuk insan kalmisti. o sirada suya indirilmeye calisilan kayiklardan biri de ters donmustu. bundan hemen once biri bu kayigi suya indirebilmek icin bicak istiyordu ama bicaklar gelmeden dalga carpmisti.

birazdan gemi tamamen battiginda ben de gemiyle beraber battim. tum gucumle sarildigim demir parmakliklari son anda birakmayi akil edebilmistim ve gemiden ayrilmistim. en basta su sicakti cunku hemen yanimda geminin makinalarinda kullanilan sicak su ve buhar vardi. yukari dogru hizla yuzmeye basladim. gittikce suyun yuzeyine dogru yuzuyordum ama bir turlu yuzeye ulasamiyordum. nefesimi bir suredir tutuyordum ve su da giderek soguyordu. birazdan nefesimi tutmayi birakip artik kendimi tanri'ya teslim etmenin zamani geldigini anladim. artik dayanacak gucum kalmamisti. kafami soyle bir kaldirdigimda kafamin uzerinde devasa isik huzmeleri gordum. her tarafim isikla kapliydi. bundan cesaret aldim ve son bir gucle yukari dogru kulac attim ve birkac saniye sonra kendimi denizin yuzeyinde buldum. az once gordugum isik gokyuzundeki milyonlarca yildizin denizin yuzeyindeki yansimasiydi.

kafami kaldirdigimda gozlerim titanic'i aradi ama gemi coktan gozden kaybolmustu. etrafimda bir suru donmus insan vucudu vardi ve gemiden kopan ahsap parcalar suyun yuzeyinde etrafa savrulmustu. hayatta kalanlar tutunabildikleri herseye tutunmaya calisiyordu. bu arada sunu da ekleyeyim, gemi batarken beni de denizin dibine cekmesinden endise ediyordum ama boyle bir seyle karsilasmadim.

kafam bir an once kurtulmayla o kadar mesguldu ki denizin soguklugunu hissetmemistim bile. birazdan buyukce bir tahta parcasi gordum ve uzerine ciktim. biraz sakinlesmistim ve artik denizin ne kadar soguk oldugunu sonuna kadar hissedebiliyordum. etrafimda bir cok insan ciglik cigligaydi, bogulan ve donan insanlar her yanimi sarmisti. hem ses hem goruntu olarak korkunc bir manzaraydi. etrafimizdaki deniz cok sakindi ve en ufak bir dalga veya sarsinti yoktu. birazdan etrafi inceledigimde bir suru tahta parcasi oldugunu gordum. biraz ileride buyukce bir sandik vardi ve beni tasiyabilecek gibiydi. once bu sandiga atladim ve daha sonra ters donmus bir kayik gordum ve onun yanina geldim. bu kayik az once bahsettigim buyuk dalga ile gemiden savrulan kayikti. etrafta hala canli olan ve bu kayiga cikmak isteyenlere elimi uzattim ve yardimci oldum. bay lightoller ile birlikte toplam 15 kadar kisi bu kayiga cikip canimizi kurtarmistik. etraftaki inleme, ciglik ve bogulma sesleri giderek azaliyordu cunku insanlar surekli oluyordu. kayik hala ters halde duruyordu ve birazdan kayiga cikmak isteyenleri alirsak hepimizin dusecegini anladik ve yanimiza gelmeye calisanlari yanimiza almadik. ne yazik ki orada bir cok insan can verdi ama yapacak bir sey yoktu."

bay gracie bu kazadan sag kurtulmustu ama travmasindan bir turlu kurtulamamisti. kazadan yaklasik 6 ay sonra kendisi vefat edecekti.

gemiden sag cikan herkesin kendine ait bir hikayesi vardi. olaydan sonra sag cikan bir suru insan senatoda ve mahkemede ifade verdi, bir cok insan gazetelere hikayesini anlatti ve bir cok insan kitap yazdi. bu hikayelerin hepsini burada paylasmaya kalkarsam zaten hayvani uzunlukta olan entry daha da uzayacaktir. suphesiz titanic denizin soguk sularina gomulurken yaninda bir cok esrar ve sirri da goturdu. yuz yil sonra gemiden geriye bir tek hikayeler ve anilar kaldi.