22 Mart 2016 Salı

tanrı’yı ve dini sorgulayan ateizm altyapılı 21 film

tanrı’yı ve dini sorgulayan ateizm altyapılı 21 film

“aaaa zeitgeist listede yok mu?” der gibi bakan gözlerinizi görür gibiyiz. hayır, yok. niye olsun ki? zaten herkes biliyor. biz elimizden geldiğince hiç bilinmeyen ya da az bilinen filmleri ve belgeselleri sıraladık burada. listedeki filmleri edinmeye çalışırken ya da izlemek için malum ortamlara başvururken unutmayın ki, listedeki çoğu filmde bir “ıron man” ekşını yok, hatta birkaçında ekşın yok. yani zaman zaman öldürücü derecede sıkıcı hale gelebilen yapımlar var arada. ama felsefeye meraklıysanız, tanrı, din, ölüm, yaşam gibi kavramları sorgulamak vazgeçilmezinizse, filmlerin tamamı göz açıp kapayıncaya kadar bitecek cinsten. neyse, çok uzatmayalım ve iyi seyirler…

the man from earth (dünyalı)

bu listede ilk sırada olmayı dünyalı’dan daha çok hak eden başka bir film yok. sıfır aksiyon, sıfır seks, sıfır entrika, sıfır güzel kadın, sıfır yakışıklı erkek. bir oda, taşınma hazırlığındaki 14 bin yaşında bir adam ve onun neden taşındığına anlam veremeyen dostları… ortaya çıkan film, kadrosunun sadeliğiyle ters orantılı. film doğrudan hıristiyanlık tarihiyle ilgili. “bittiğinde oha dedirten filmler” sıralamasında ilk 5’e rahat oynar.

kıtalararası mektup arkadaşlığı: mary and max

8 yaşındaki avustralyalı mary ile 44 yaşındaki amerikalı max’in kıtalar arası yazışmalarını konu ediniyor bu stop-motion film. her iki karakter de sorunludur. mary aile ilgisinden yoksun, arkadaşsız bir çocuktur. max ise obez, takıntılı ve yalnızdır. mary’nin bir mektubuyla başlar arkadaşlıkları ve bir süre sonra iki tarafta birbirleriyle ilgili her şeyi biliyorlardır artık. filmin dini imanı sorgulatan kısmı ise max’in ateist olması. max, mary’ye yazdığı mektuplarda bu yönünden de söz ediyor. bir örnekle bitirelim: “yahudi olarak doğdum ve tanrı’ya inandım fakat tanrının yalnızca hayal gücünden ibaret olduğunu ispatlayan kitaplar okudum. insanlar tanrı’ya inanmaktan hoşlanırlar çünkü soruların cevapları karmaşıktır.”

baştan sona darwin: creation

darwinizm (darwin bu tanıma kızabilir), tanrıtanımazlık olarak adlandırılamaz. ama (kocaman bir “ama”) darwin’in var oluşa ilişkin ortaya koyduğu bu teoriden sonra, benzer sorulara cevap arayanlar için tanrı açıklamasına alternatif olan muazzam bir cevaplar silsilesi birbirini izledi. tanrı’ya inanmayan, fakat “yaşam”a dair cevaplarda da yeterli bilimsel açıklama bulamayanlara uçsuz bucaksız bir kaynak oldu bu teori. bu film darwin’in hayatına daha da yaklaşmamızı sağlıyor. ama unutmayın, bu bir film, belgesel değil. filmde daha çok darwin’in özel hayatını bulacaksınız.

herkesin doğru söylediği bir dünya: the ınvention of lying (yalanın icadı)

herkesin açık seçik doğruları söylediği bir dünya nasıl bir yer olurdu, hiç düşündünüz mü? şimdiye kadar düşünmediyseniz şu dakikadan sonra da düşünmeyin zaten. gerek yok, çünkü bu film sizi o dünyaya götürüyor. herkesin doğruyu söylediği bir dünyada yaşayan mark günün birinde yalan söylemeyi keşfediyor. filmi konumuzla alakalı yapan tarafı ise, mark’ın yalan söylemeyi keşfettikten sonra yalanları abartması, bir din kurması ve peygamber gibi görülmeye başlanması.halktan kişilerin tanrı’yla ilgili sordukları sorulara mark’ın verdiği cevaplar için bile izlenir bu film.

tarihin en etkileyici kadınının hikayesi: agora

alejandro amenabar şaheseri bu film, isa’dan sonra 400’lü yılları ve o dönemin dünyalar güzeli matematikçisi, astronomu ve filozofu hypetia’yı anlatıyor. filmde din ve tanrı ekseninde göreceğiniz şey ise, dinin barbarlık ve zorbalıkla iç içe geçmiş hali. tarihsel gerçeklere dayanan agora, ayrım yapmaksınız (bu film özelinde paganizm ve hıristiyanlık) sağlam bir eleştiri getiriyor dine. ve tabii bir de yine dindarlar (bir dönem hıristiyanlar, bir dönem müslümanlar) tarafından yakılan yıkılan iskenderiye kütüphanesi’ni görüyoruz. kütüphanenin uğradığı yıkıma şahit olmak, filmdeki pek çok şeyden çok daha üzücü aslında.

dindar ve saçma: religulous (ilahi komedi)

adı “religious” (dindar) ve “ridiculous” (saçma) sözcüklerinin birleşiminden oluşan bu film bill maher dehasının ve hazırcevaplığının bir ürünü. film değil aslında, belgesel desek daha doğru olur. maher bu belgesel boyunca farklı lokasyonlarda farklı bir sürü insanla tanrı ve din üzerine sohbet ediyor. o kadar güzel sorular, cevaplar ve sohbetler var ki, izleyen kişinin keyif almaması imkansız. her şey bir yana, belgesel, maher’ın sorduğu ultra mantıklı sorular ve verdiği cevaplardan dolayı çok komik. bu yapımın, şuradan ulaşabileceğiniz bir de web sitesi var.

yasaları “çiğneyen” bir öğretmenin yaşadıkları: ınherit the wind (maymun davası)

gerçek bir olaya dayanan ve çekildiği dönemi de düşünürsek cesaretini takdir etmemiz gereken bir filmle karşı karşıyayız. filmin dayandığı ve maymun davası (ya da scopes davası) olarak bilinen olay, 1925 yılında amerika’da yaşanmış. john scopes adlı bir lise öğretmeni derslerinde darwin’in evrim kuramını anlatınca yasaları çiğnediği gerekçesiyle mahkemeye verilmiş. film de bu olayı konu edinmiş ve avukatların tartışması üzerinden bir anlamda darwin’le tanrı’yı tartıştırmış. yönetmeni de nuremberg duruşması’dan tanıdığımız stanley kramer.

bir monty python şaheseri: life of brian (brian’ın yaşamı)

komedi konusunda kelimenin tam anlamıyla bir efsane olan monty python ekibinin tüm mitlerle dalga geçtiği başyapıtı. filmle ilgili bilinmesi gereken detaylardan birisi, katolik kilisesinin bu filmi “blasphemy” (dini değerlere söven) olarak görmesi ve buna dair resmi açıklama yapması. film, ms 33 yılında geçiyor ve isa’yla aynı gün doğan brian adında bir köylü çocuğun öyküsünü anlatıyor. life of brian, üzerinden yıllar geçmesine rağmen komikliğini hiç kaybetmedi. sizi kahkahalara boğacak bir yapım bu.

yeni başlayanlar için beyin yıkama: jesus camp (isa kampı)

isa kampı, evanjelist amerikalıların çocuklarını gönderdikleri din kampını ve o çocukların aldıkları eğitimi anlatan bir belgesel. yayınlandığı dönemde abd’de büyük bir tartışma yaratan dehşete düşüren cinsten bir yapım.

iftiraya uğrayan bir eş: the stoning of soraya m. (soraya’yı taşlamak)

bu film üzerine yazacak çok bir şeyimiz yok,ama en azından konusuna kısaca değinelim. bir gazeteci olan freidoune arabası bozulunca bir köyde vakit geçirmek zorunda kalır ve zahra ile tanışır. zahra, öyküsünü anlatmasını isteyen ve taşlanarak öldürülen (recm) yeğeni soraya’ya verdiği sözü yerine getirmek için gazetecinin peşini bırakmaz. filmi izlediğinizde akıl dışılığın, beyni kullanmamanın, yani kısaca bağnazlığın, insanların hayatını yok etmesine şahit olacaksınız. öfkeleneceksiniz, sinirden küplere bineceksiniz ve muhtemelen ağlayacaksınız.

ötenazi hakkını savunan bir doktor: you don’t know jack

tv’de yayınlanması için çekilen filmler genellikle kaliteli olmaz, ama “genellikle”. işte bu film, “tv için çekilen filmler hiçbir zaman kaliteli olmaz” demememizin sebeplerinden birisi. karışık mı oldu? neyse, çok durmayın üstünde. film, 90’lı yıllarda ölümcül derecede hasta olan kişilere intihar etmeleri (ötenazi) için yardımcı olan dr. jack kevorkian’ı ve bu uğurda verdiği hukuk mücadelesini anlatıyor. filmde tabii ki sağlam bir ölüm, yaşam ve tanrı sorgulaması da var. al pacino’nun oynaması ise filmin en güzel yanı belki de.

dış dünyadan uzak geçen 35 yıl: bad boy bubby (yaramaz çocuk bubby)

bu film, bünyesi gerçekten sağlam olanlara tavsiye edebileceğimiz bir film. film, annesi tarafından yıllarca evde kapalı tutulan, dış dünyayla temasta bulunmasına izin verilmeyen bubby’yi ve dünyayla tanışmasını anlatıyor. filmin özellikle ilk yarım saati zihninizi allak bullak edecek cinsten, çünkü ensest ilişkiden tutun şiddete kadar bir sürü şeyle yüz göz oluyorsunuz. izlemeye başlamadan önce iyi düşünün ki sonra küfürlerinizden biz de nasiplenmeyelim.

listenin tek stand-up’ı: letting go of god

bu yapım bir belgesel değil, aksi gibi bir film de değil. bu tek kişilik bir gösteri. julia sweeney adlı oyuncu bu gösteride ateizme geçişini esprili ve duygusal bir şekilde anlatmış burada.

ortaçağın vazgeçilmez hastalığı: black death (kara ölüm)

ortaçağ denince akla gelen yegane olaylardan biri de, ortalığı kırıp geçiren veba salgınıdır. bu film de o dönemi anlatan bir film. filmi bu listeye dahil eden yanıysa, din ve tanrı adına yapılan birçok saçmalığın anlatılması. konusu da kısaca şöyle: köyler veba salgınından kırılırken bir köyde hastalık namına hiçbir şey görülmez ve bundan dolayı da kilisenin o iğrenç gözleri bu köye çevrilir. kilise bu konuyu araştırmak üzere köye bir ekip yollar, tabii bu sırada “cadı” söylentileri de dilden dile dolaşmaya başlamıştır.

sıradışı bir uzaylı: paul

bu film için “çok çok iyi, mutlaka izleyin” diyemeyiz. zaten izleyenlerin görüşleri de çok farklı. kimisi “süper” diyor, kimisi “klişelerle dolu .oktan bir film” diyor. ama filmdeki uzaylı karakter paul’un evrimle ilgili söylediklerini duymak için bile izlenebilir diye düşünüyoruz. ha bu arada paul, gemisi dünyaya düşen ve evine geri dönmeye çalışan uzaylı kahramanımız oluyor. “alla allaaa, biz niye görmedik bu filmi vizyondayken?” diye sormayın kendinize, çünkü vizyona girmedi.

tanrı var mı: the seventh seal (yedinci mühür)

ortaçağ’da geçen bu bergman filminin bir tarafında, savaştan bıkmış bir şövalye, diğer tarafında da köyleri dolaşıp gösteri düzenleyen küçük bir akrobat grubu var. şövalye tanrı adına savaşır, fakat vebanın ve insanoğlunun yol açtığı tahribatı görünce tanrı’dan şüphe etmeye başlar. bir süre sonra şövalyenin bir ziyaretçisi olur: ölüm. ama şövalye boyun eğmez ve ölüm’ü satranç oyununa davet eder. kaybederse, ölüm’ün canını almasına itirazı olmayacaktır. diğer tarafta da akrobat “iyimser” bir aile, yolculukları sırasında yobaz dincilerle karşılaşır. aile, yobazların tanrı’nın emirleri gereği kırbaçlama törenleri düzenlemelerine ve “dinsizleri” yakmalarına tanık olur. film baştan sona tanrı’yı, yaşamı ve ölümü sorgular. bir rahibin çocuğu olan bergman’ın geçmişinin etkilerini doğrudan görebileceğiniz ağır ve varoluşçu bir filmdir. filmin, 1957’de cannes’da jüri özel ödülü aldığını da hatırlatalım.

kırıp geçiren bir komedi: dogma

1999 yapımı bu güzide filmimiz, cennetten kovulan iki meleğin dünyaya gelmesini ve burada azrail’le işbirliği yaparak tekrar cennete gitmeye çalışmalarını konu ediniyor. tahmin edeceğiniz üzere filmde hıristiyanlık öğretilerine bir sürü eleştiri var. gerek kadrosuyla, gerek komedi potansiyeliyle adından söz ettiren bu film maalesef türkiye’de gösterime girmedi.

tek mekanda geçen bir tartışma: the sunset limited (günbatımı sınırı)

tek mekan filmlerinden birisi olan sunset limited, iki karakterin dünya görüşleri üzerinden yola çıkan bir tartışma aynı zamanda. dindar olan siyah’la (samuel jackson) ateist bir profesörün beyaz’ın (tommy l. jones) siyah’ın dairesinde konuşmalarını, tartışmalarını içeriyor sunset limited. oyuncuları ve öyküyü göz önünde bulundurunca çok sağlam bir olduğunu belirtmekte bir beis görmüyoruz. sonu gelmeyen cümlelere hazırlayın ama kendinizi…

bir woody allen güzellemesi: whatever works (kim kiminle nerede)

woody allen’a aşina olan izleyiciyi hiç şaşırtmayacak bir film kim kiminle nerede. ultra mantıklı, açıksözlü ve iğneleyici bir adam olan boris’in yaşadıkları ve çevresinde olan biteni anlatıyor. her konuda söyleyeceği bir şeyler olan boris’in tanrı ve din konusunda da edeceği iki çift söz var. müthiş eğlenceli bir film ve adına yakışır bir finali var.

bu tartışma nereye gider: the ledge (hayatının seçimi)

shana’nın radikal bir hıristiyan olan eşi ile aşık olduğu ateist iş arkadaşı arasındaki savaşı anlatıyor the ledge. shana iş yerinde birlikte çalıştığı gavin’e aşık olur ve shana’nın eşi joe bu ilişkiyi öğrenir. burada sözünü ettiğimiz savaş sadece düşünsel bir savaş değil. ikilinin birbirine fiziksel olarak zarar verebileceği bir savaş aynı zamanda. yönetmen matthew chapman, oyuncular liv tyler, charlie hunham ve patrick wilson.

carl sagan farkıyla bir bilim kurgu: contact (mesaj)

bu filmimiz de, forrest gump’tan dolayı çok çok iyi bildiğimiz robert zemeckis’in imzasını taşıyor. ama daha da güzeli carl sagan imzasını da taşıyor, zira sagan’ın kitabından yola çıkılarak çekilmiş contact. filmi, carl sagan faktörü haricinde konumuzla ilgili kılan yönü ise, filmde “tanrı var mı?” sorusunun da çok net bir şekilde sorulması ve buna cevap aranması. çok başarılı bir bilim kurgu filmi mesaj.

3 idiot'un yönetmeninden: p.k. (peekay)

hint filmlerinden çok hoşlanmıyorsanız bu filmi izledikten sonra bakış açınız değişecek. bollywood yapımı filmimiz ateizm alt yapılı olmasa da sağlam din eleştirileri getiriyor. eğlenceli ve dramatik.

daha fazlası için
http://www.baharkilic.org/…belgeseller-listesi.aspx
http://listelist.com/ateizm-filmler/

@fridanin parcalanmis omurgasi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder